Bence kal, biraz daha kal
Ne kıskançlık, ne paranoya, ne de başka bir şey. Ruh incinmesi, beden yaralanması da değil. Neyin nesi bilmiyorsun... Çözdüğün tek bilmece, ara ara daraldığın "nedensiz yere". Hani "şöyle bir şey olsa" diyorsun.. Elin-kolun kırılmış, kafadan darbe almış, ihanete uğramış, yapayalnız, beş parasız kalmış olsan anlayacaksın. Ama hiçbiri yok. Yok değil mi? Kimsenin sataştığı, bulaştığı da yok. Ama gel de anlat kendine... Gitmek istiyorsun sadece... İçinde kararsız bir pusula. Gideceksin mutlaka ama hangi yana. Ne yukarısı kuzey, ne sağ taraf doğu. Bildiğin; her doğrunun aslında yanlış olduğu. Debelenip duruyorsun, sabah ayazı ve akşam karanlığı. Bir çay kahve içmeye gelmemiş içine çöreklenen boşluk dediğin ağrı. Temelli kalacak kendileri, belli. Belli olmayan, ne zaman doldurulacak yeri. Burası öğütüyor, harcıyor, paralıyor, perdeliyor seni değil mi ? Buralarda suya yazılmış gibi her hayat, her duruş, her bakış.. Anlık... Kaybolup gitmek için biçilmiş kaftan buralar. Başka bir yerde yaşasan, başka türlü olurdu her şey, tam da istediğin gibi. Yalan. Külliyen yalan. Buralar değil, buradaki sensin her şeyin müsebbibi. Nereye kaçsan, nereye göçsen değişmedi, değişmeyecek hayatın seyri. Sen nereye gidersen, yürek oraya gelecek. Ve bu ölümcül boşluk sen kendinle barışmadan hiçbir yere gitmeyecek.