AKUT'un kurucusu 'Dağ Leoparı' Nasuh Mahruki, iç dünyasının kapılarını TAKVİM'e açtı. Mahruki, AKUT'a saldıranlarla Ekim ayında çıkartacağı kitapla hesaplaşacağını söyledi...
***
Zirvedeki adam şaşırtacak!...
Hep 'Yüksek işlerle' uğraştı, ama aşağıdaki hayatları da unutmadı. AKUT formasıyla yardıma koştuğu felaketlerde, arkadaşları ile 700 can kurtardı... Ancak 1999 depreminden sonra AKUT’a karşı yapılan haksızlıkları unutmayan Nasuh Mahruki, ‘Ekim’de çıkacak kitabım çok şaşırtacak’ dedi.
AKUT'un kurucusu ve başkanı olan Nasuh Mahruki, 1994 yılında Sovyet Asya'nın en yüksek 5 dağına tırmanarak, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından 'Kar Leoparı' unvanını aldı. 1995'te Everest Dağı'na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk Müslüman dağcı oldu. 1996'da Camel Trophy Türk Takımı'na girdi. 2002'de Himalayalar'ı motosikletle aştı. Nasuh Mahruki, Kaptan'ı Derya Ali Paşa'nın torunu. Köklü bir aileden gelen Nasuh Mahruki ile Şişli Terakki Lisesi mezunları olarak bir de bağımız var. Benden 10 yaş büyük olmasına rağmen okul kardeşliği namına izninizle kendisine bu söyleşide 'Sen' diye hitap edeceğim.
* Çok aktif biri olan Nasuh Mahruki, bugünlerde ne yapıyor? Yeni bir kitap projesi üzerine çalışıyorum. 1 yıldır kafamda olan bir projeydi. Bitince 6. kitabım olacak. Öncekilerden tamamen farklı. Daha önceleri seyahatler, tırmanışlar, katıldığım ekspedisyonlarla ilgili kitaplarım vardı.
KAHRAMAN OLDUK...
* Farkı nedir? Bu kitabı mecburiyetten yazıyorum aslında. 17 Ağustos 1999 depremi'nde bütün Türkiye çok üzücü bir süreç yaşadı, o acıları hiçbirimiz unutmadık. 18 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği Marmara Depremi'nde arama ve kurtarma konularında daha önceden organize olan tek sivil kuruluş olarak AKUT, 220 kişiyi kurtardı. Sadece can kurtarmakla kalmayıp Türkiye'nin dört bir yanından gelen gönüllüleri de örgütleyerek, gelen yardımların toplanması, tasnif edilmesi, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi ve yardımların dağıtımı çalışmalarını da ilk günlerde biz sağladık. Her yerde bizden bahsedildi. 'Dağcı çocuklar, Atatürkçü çocuklar' diye kahraman olduk. 1999 ve 2000 yıllarında TSK ile birlikte 'Türkiye'nin en güvendiği kurum' seçildik. İlk başlarda her şey çok güzeldi ama, sonradan nasıl olduğunu anlayamadan yavaş yavaş bize olan bakış açısı değişmeye başladı. Düşün, 84 yıllık Ccumhuriyetimiz'in tarihinde, doğal afetlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini öngörüp örgütlenen tek yapı bizdik Marmara Depremi'ne kadar. Bu gönüllü çabanın da hiçbir menfaat hesabıyla ilgisi olması, zaten mümkün değil. Sonuçta çok zor ve tehlikeli bir uğraş.
* Nasıl zorluklar yaşadın? Sanıyorum bu güvenilirlik konusu, yani toplum nezdinde AKUT üzerinde oluşan bu güven bazılarını korkuttu ve önlemini almaya itti. Daha enkazlardan burnumuzu çıkaramamışken belki hatırlarsın, dönemin Sağlık Bakanı; "AKUT'çular şov yapıyor, haklarında soruşturma açtıracağım" demiş ve büyük tepki almıştı. Bunun üzerine birileri benim aslında 'Ermeni' olduğumu, 'Yahudi' olduğumu yaymaya başladı Türkiye'de. AKUT için 'Masonik örgüt' dediler. Yorgun argın ama, büyük bir gururla İstanbul'a döndük. İstanbul Valiliği, AKUT'un bütün banka hesaplarına el koydu. Valiyle aramızda sert bir telefon konuşması geçti, araya üst düzey siyasiler girdi ve hesaplarımızı kontrol edip çözdüler ve konu tatlıya bağlandı.
* Bir yargılanma süreci de vardı, neden olmuştu? Dernekler Kanunu'na göre yurt dışına dernek üyelerini yollamadan önce 1 ay önceden izin alınması gerekiyormuş. Bu kanunu bilmiyorduk, çünkü bu ilk yurt dışı programımız olmuştu. Türkiye'de afet hazırlık ve arama kurtarma konularındaki ciddi bilgi eksikliğini tamamlayabilmek için 3 üyemizi Amerika'ya yolladık. Bugün hâlâ Türkiye'de yoğun olarak bir çok yerde verilen TAMT denilen 'Toplum Afet Müdahale Takımı' eğitimini Türkiye'ye ilk biz getirdik. İşte bu izinsiz yurt dışı çıkışı nedeniyle AKUT'un 7 kişilik yönetim kurulunu 1 yıl hapisle yargıladılar. O dönem Yunanistan ve Alman gazeteciler arayıp, siz böyle başarılı, gönüllü işler yapıyorsunuz, bu kadar uğraşıyorsunuz, ama sonra hapisle yargılanıyorsunuz. Ne diyorsunuz bu konuda, diye bizim devletimizi sıkıştırmamızı istediler. Elbette ki, onlara bu fırsatı vermedik, "Kanunlar önünde kimse bir üstünlüğe sahip değildir. Bu kadar can kurtarmış olmamız, bize ayrıcalıklı davranılmasını gerektirmez. Bir suçumuz varsa cezasına razı oluruz" deyince nasıl şaşırdılar hâlâ hatırlıyorum.
YARDIM ENGELLENDİ
* Yunanistan'a gitmiştiniz... 1999'da Yunanistan Depremi'ne gittik. Yunanistan Cumhurbaşkanı, AKUT'u tebrik etti. O olay her iki ülke basınında da geniş yankı buldu bir ilk olarak. Ardından Taiwan ve Hindistan depremlerine yine devlet kanalıyla AKUT olarak gittik ve Hindistan'da çok da güzel işler yaptık. Ancak daha sonraki yurt dışı afetlere, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'nün engellemesi yüzünden bir daha yollanmadık. Cezayir Depremi için giden uçağa alınmadık, İran Depremi'nde işi sıkı tuttuk, ama ancak 5 kişiye yer bulabildik. Oysa diğer ekipler ciplerini bile getirmişti. Pakistan Depremi'ne de götürülmedik, geç kalarak THY'nın tarifeli seferiyle kendi uçak paramızı verip gittik.
* Bir de Ağrı Dağı'nda bir kaza yaşadınız ve devamı hayli zordu... 2000'de Ağrı Dağı kış tırmanışında İskender'i kaybettik. Fatih Altaylı daha cenazeyi İstanbul'a getirmeden bana yüklendi ve nasıl olduğunu bile görmediğim kazanın bütün sorumluluğunu benim üstüme yıkmaya çalıştı. Ardından Hıncal Uluç girdi devreye, ağır ithamlarla dolu 3 yazı yazdı benimle ilgili peş peşe. Hıncal Uluç'u mahkemeye verdim. O günün parasıyla 14 milyar lirayı aşkın tazminat aldım. Ama ardından öyle bir kafayı taktılar ki, neredeyse kan davasına dönüştü ve yıllardır ellerine geçen her fırsatta benim ve AKUT'un haber olarak medyaya çıkabileceği birçok olayı engellediler.
* Peki, kaza nasıl olmuştu? 4 kişi tırmanmıştık. İniş sırasında 5000 m. civarında tehlikeli bir yan geçiş vardı. İlk ben geçtim, sonra Selçuk geçti, ardından da Kuvvet ve İskender geçecekti. Ne olduysa ikisinin arasında Kuvvet düştü, İskender'i çekti ve ikisi birden düştü. Kuvvet durdu, İskender duramadı. Ben de Selçuk da kazayı görmedik. Çünkü 40-50 metre kadar arkamızda, yukarıda oldu. Olayın nasıl olduğu belli değilken Fatih Altaylı beni suçlu ilan etti. Dağ kazalarında o kadar kolay insan suçlanabilirmiş gibi.
* AKUT bunlara rağmen büyümeye devam etti, değil mi? Evet. Bütün bu kara iftiralara rağmen AKUT her geçen gün büyüdü ve bugün 14 noktada ekipleri var. Bugüne dek 370 operasyona çıktık. 700'den fazla insanı kurtardık. Sence 700'den fazla can kurtarmış bir kip kadar medyada yer alıyor muyuz? Saçma sapan gelin kaynana programları, ucuz magazin haberleri kadar yer alıyor mu acaba bu kadar can kurtarmış bir ekip medyada? Yerel basın bizim çocuklardan çok etkilenip haber hazırlıyor ama merkeze gelen haberi engelliyorlar. O kadar çok duydum ki bunu, artık ne şaşırıyorum ne umursuyorum.
* Bir de AKUT'a RTÜK yasak koymuştu... Biz Anadolu'nun yoksul, garip halkına hizmet ediyoruz, onların duaları bizim için en büyük ödüldür. RTÜK tam 14 ay boyunca Türk televizyonlarında AKUT'un kamu spotunu yayınlatmadı. 40 saniyelik bağış toplama spotumuz. RTÜK'ü mahkemeye verip kazandık. Şimdi de toplayamadığımız bağışlar için RTÜK'e 200 bin YTL'lik tazminat davası açtık.
n Devlet ile epey uğraşıyorsunuz... Bunu böyle yorumlamak yanlış olur, devletle değil, devletin gücünü kötüye kullanan kişilerle, bürokratlarla uğraşıyoruz. Bizim varlık sebebimiz devletimize gönüllü olarak hizmet etmek zaten, onunla nasıl sorunumuz olabilir. Kurumların başında yetkilerini kötüye kullanan kişilerle mücadele ediyoruz. Kitabı yazmaya da bu yüzden karar verdim.
* Kitap ne zaman çıkıyor? Ekim ayına kitap fuarına yetiştireceğim. İddialı ve sert bir kitap. İyi arşiv ve belgeler var. Herkesi çok şaşırtacağım.
* Sence AKUT'un güvenirliliğini kırmaya çalışanlar halkı ikna etti mi? İnsanlar sıcak evlerinde otururken, her türlü sıkıntıya kar kış demeden gönüllü olarak koşturuyoruz. Bu tabii ki, insanları çok etkiliyor. AKUT'un güvenilirliğini bu kadar iftira, engel ve çamur atmaya rağmen kıramadılar. Kırmaları da artık mümkün değil, çünkü biz Anadolu insanının ruhuna dokunduk. Ancak bundan büyük rahatsızlık duyan bir yapı var.
* Peki, bu kadar rahatsız olunan nedir? Türkiye'nin yeni ve güçlü bir atılımla, köhne, kalıp düşünceleri atıp, daha şeffaf, hesap verebilir, çağdaş bir düzene geçirecek ne kadar gelişme varsa engelleniyor. Çok planlı, örgütlü yapılan bir şey. Bunu anlamam 4-5 yılımı aldı.
* Başka ne gibi ithamlarda bulunuldu? Son bir yılda, ABD'de yaşayan Türkler'in üye olduğu bir elektronik posta grubunda biri, "Ulus'ta 1.5 milyon dolara ev alacakmışım" da, "AKUT'un paralarını yiyormuşum" da, "AKUT şöyle kötü bir ekipmiş" de, "Kemalist miymişim" de -bunu da hakaret olarak yazıyor yazan- diye durduk yerde benim hakkımda bir kampanya başlattı. Rumuzla girilmiş, rumuzu da 'Chemist'. Korkak ve ahlaksız biri. Bu, amatör değil; profesyonel bir saldırı. Peşindeyiz.
GÜÇLENİYORUZ * AKUT ne yapacak peki? AKUT büyüyor ve güçleniyor. 750 civarı gönüllümüz var. Bu sene 11. yılımız. AKUT sadece Arama-Kurtarma ile uğraşan bir yapı değil. Ülkede eksikliğini gördüğü hemen her konuda proje üreten, sosyal fayda amaçlı çok geniş alanda çalışmalar yapıyoruz. Sokak köpeklerinin rehabilitasyonundan 9-12 yaş grubu çocukların eğitimine, yardım malzemesi dağıtımından, Ermeni soykırımı yalanları gibi ulusal konulara kadar her konuda proje üretiyor ve yapıyoruz.
* AKUT ne kadar zamanını alıyor? Çok ciddi zamanımı alıyor. Eylem olarak almasa bile, kafa ve ilişkiler açısından vaktimi alıyor. Ama tarif edilemez bir manevi doygunluk yaşıyorum, hepimiz yaşıyoruz. Anadolu insanı bizi öyle bir yere yerleştirmiş ki, bunun mutluluğu ne parayla, ne şöhretle, ne Everest'le, ne de başka bir şeyle sağlanabilir. 70 yaşındaki insan elimize sarılıyor, bu tarif edilemez bir duygu.
* Kurtardığınız insanlarla görüşüyor musunuz? Zaman zaman insanlarla, daha sık olarak da onların yakınları, akrabalarıyla karşılaşıyoruz. Ancak kural olarak, onlar özellikle istemediği sürece kurtardığımız insanlarla görüşmüyoruz. Manevi bir borç yüküyle yaşamalarını ve o travmayı yeniden hatırlatmayı istemiyoruz.
DAĞCILIK EN ASİL SPOR * Dağcılık nasıl bir spor? Her isteyen dağcı olabilir mi? Bana göre dağcılık dünyanın en asil sporlarından biri. İnsanın özgüvenini, özsaygısını, kişiliğini geliştiren bir spor. Tehlikeli ve riskli. Kişinin öncelikle bu tür kritik süreçlerde karar vermeyi öğrenmesi ve kendini bu tür durumlar için yetiştirebilmesi gerekiyor. Yüksek irtifada düşük oksijenli bir ortamda üst düzey fiziki şartlar mevcut. Sporcuyu en üst düzeyde yetiştiriyor.
* Sen nasıl başladın? 20 yaşında Bilkent Üniversitesi'nde panolarda ilanlarını gördüm. Kapıyı çalıp odaya girdim; giriş o giriş. 24 yaşında ilk yüksek tırmanışımı yaptım, 1992'de. 26 yaşında 'Kar Leoparı' unvanını aldım, 1995'te 27 yaşında, Everest'e çıkan ilk Türk ve ilk Müslüman dağcı oldum.
* Sen, 'Everest'e ilk çıkan Türk' olarak da tanınıyorsun. Neden 'ilk Müslüman' söylemini kullanmayı tercih ediyorsun? Ben, Everest'e çıkan bir dağcıyım. Hem Ermeni- Yahudi karalama kampanyalarına karşı bu söylemi kullandım. Hem de Türkiye nüfusu 70 milyon, İslam dünyası ise 1.3 milyar. İkisi arasında fark var, siz yorumlayın hangisi daha etkili (gülüyor).
* Dağcılıktaki deneyimlerini iş dünyasına yönelik seminerlerde paylaşıyorsun... İşletme eğitimi aldım. Profesyonel anlamda işletmecilik yapmasam da sektörle ilgili bilgi birikimim var. Dağcılıktan gelen risk yönetimi, liderlik, takım çalışması konularında da doğal olarak ciddi bir birikimim var. Dünyada da Everest'e çıkan ilk kişiler genelde bu tür motivasyon konuşmaları yapıyorlar zaten. Sonuçta dünyanın en yüksek dağı çok iddialı bir hedef ve bu tür bir projeden herkesin kendisi için alabileceği bir şeyler var. Teorik olarak herkes liderlik, takım çalışması, risk yönetimi anlatabilir, ama pratik hayattan süzülmüş deneyimlerle anlatabilen az kişi çıkar.
* 'Dağlara tırmanmak' deyince aklıma kaslı, iri insanlar geliyor. Sen çok iri değilsin... En önemlisi kas-beyin koordinasyonu ve metabolizmanın uyum yeteneği. Boyum 1.76 cm, kilom 70 kg. Liseden beri hep aynıyım. İri olmanın avantajı da var, dezavantajı da. Önkoşul olarak belirli bir yetenek ve kapasitenin var olmasından sonra bu iş antrenman ve vücudu eğitme meselesi. Sürekliliği sağlamak lazım.
HEP HAYALİMDİ * Motosiklet tutkun da var? İlk motosikletimi 1995'de aldım. İnanılmaz hoşuma gitti. 1997'de kız arkadaşımla Katmandu'ya gittik, 4 ay sürdü. En muhteşem seyahatimdi, 4. kitabım bu gezinin hikayesiydi. 2002'de BMW'nin test pilotu olan 5 Almanla, Tibet'e kadar gittik. 2004'te de 3 arkadaş kafa kafaya verip Kuzey Hindistan'ı gezdik. Geçen yıl da Alpler'i dolaştık.
* Kız arkadaş seçiminde bir kriterin oluyor mu? Hayat tarzınızın aynı olması gerekir mi mesela? İlişkilerim çok uzun sürelidir. 6 yıldır da İzmir'de yaşayan bir kız arkadaşım var. Gayet iyi gidiyor. 20'li yaşlarda dağcılıktan gelen kız arkadaşlarım oldu ama hiç böyle bir takıntı yaşamadım.
* Bu evde kimler yaşıyor? Babam Cem Mahruki ile yaşıyorum. Dedem Ali Cevat Mahruki, Garanti Bankası kurucularından. Bu bölge de Garanti Mahallesi. Mühendisti, bu evi 1960'larda o yapmış. Etiler'de bozulmadan kalan bir yer. Hep burada yaşadım. Evle özel bir bağım var. Ev ortamına çok bağlıyım; çok gezip tozsam da.
* Ne kadar çok kitap var bu evde? Büyükbabadan kalan kitaplar, Osmanlı ve ve Macarca kitaplar... Orta ölçekli bir kütüphane bile açılır.
* Baban koleksiyoncu, değil mi? Para koleksiyoncusu. Tarihe ve kültüre meraklı. Aynı zamanda Türk Nümismatik Derneği, yani Para Koleksiyoncuları Derneği başkanıdır.
* Annen nerede? Annemi 1999 yılında kaybettik. Ben 2 yaşındayken ayrılmışlar. Babamda kalmışım. Babaannem yetiştirdi beni. Farklı bir görgü ve kültürle yetiştirdi. Tam bir Osmanlı hanımefendisi. Şımarık bir çocuk değildim; çocukken de çok açık ve nettim.
* Çocukken ne olmak isterdin? Doğa ve hayvanlara çok meraklı bir çocuktum. Bu yüzden doğa tarihi bilimcisi ve veteriner olmak istiyordum.