Aşk da acı da geçiyor
Bir kitabı okulda öğretmenizödev verir, mecburokursunuz. Zevk alıp almamanız çoğu zaman önemli değildir. Ben de lisedeyken edebiyat öğretmenimiz, 'Sidarta' adlı kitabı okumamız için ödev vermişti ve sonra da kitaptansınav yapmıştı. O zamanlar pek bir şey anlamamıştım. Yıllar sonra tekrar kendi isteğimle okuduğumda içindeki felsefeyiçokdahaiyi özümseyebildim. Bazen aynı şey bir film için de geçerlidir. Film vizyondaykenizlersiniz ama belki o filmi özümsemeniz için doğruzaman, o olmayabilir. Nitekim 2000 yılında LeonardoDiCaprio'nun oynadığı 'TheBeach=Kumsal' filmi de böyle bir örnek. Filmi geçen gün Digitürk'te izlediğimde üzerinden nekadarzaman geçtiğini hatırladım. 'Kumsal' aslında psikolojikboyutlara uzanan ilginçbirfilm. Sadece bir adayadüşmüş bir avuç gencin adadaki yaşamı değil konu. Zaten filmi Trainspottingfilmininyönetmeni çevirmiş. Cezbedicigerilim filminin konusunu hatırlatacak olursam; Richard(DiCaprio)sırtçantasıyladolaşangençbirAmerikalı. Hayatını bir şey için tehlikeyeatmaya hazırdır; en gerçekmaceraya atılmak ve aklını başından alacak kadar güçlübirduyguya sahip olmak. Fakat gizli,yanıltıcıbirmükemmelliği olan bu kumsalda farkına varacaktır ki, yoğunluğunseviyesiarttıkçavehisselerbüyüdükçe,arzulardaartar. Süreklibirarayış içindeki bir genç grupla öncebirarada yaşayıp, sonra bir görev gereği grubun dışına çıkınca yalnızlığı onu zamanla vahşiliğe götürür. Bir nevi uygarlık tanımlamasıydı bu bence. İşte o an içinden geçenleri dile getirirken söylediği söz beni etkiliyor, bu sefer izlediğimde: "Aşkdaacıgibizamanlageçiyor;yeriniyeniheyecanlarabırakıyor." Bir aşk yarasının ardından gruptan uzaklaştıkça insanları dahaazözler oluyor. Kendini heyecanlıyeniarayışlara bırakıp adrenalin düzeyini artırıyor. Bu bir yeniaşkarayışıdeğil, tehlike ve güçarayışı. Kumsal da ideallerini gerçekleştirebileceği saklı bir cennet...