Akdeniz kıyısındaki en büyük limana sahip olan Mersin, palmiye ağaçları, bakımlı parkları, modern otelleri, restoranları ve sayısız kumsalları ile çekici bir tatil şehri.
Şehir merkezine girdiğimde bu kadar güzel bir kentle karşılaşacağımı düşünmemiştim doğrusu. Geniş caddeleri, bunları bölen dev palmiye ağaçları, büyük binalar, parklar ve meydanlarıyla oldukça modern bir görünüme sahip Mersin. Denizin doldurulmasıyla elde edilmiş kıyı boyunca, oldukça geniş bir alanda, kilometrelerce süs havuzları ve yemyeşil çiçekler içinde çok güzel dekorlanmış parkları var. Bu alanda yürüyüş yapmak, sahilde oturmak, bisiklete binmek oldukça zevkli olsa gerek. Parkın hemen arkasındaki çok katlı binalar Mersin merkezde ve çevresindeki yazlıklarda çok fazla. Türkiye'nin en yüksek ikinci gökdelenine sahip Mersin'de hızlı büyüme kent merkezini betonlaştırmış. Son yıllarda yaşanan göç nedeniyle gecekondulaşma oranı da yükselmiş. Kentin tarihi çok eskilere dayanmadığından ziyaret edilecek tarihi yerlerin başında Mersin Müzesi geliyor. Fakat çevrede çok fazla tarihi kalıntılar mevcut. 150 yıllık geçmişi olan Mersin uzun yıllar, İçel adıyla biliniyordu. Fakat artık merkez ilçesi olan Mersin'in adını aldı. 19. yüzyılda henüz bir köy olan bölge, göçmen bir Türkmen aşireti olan Mersinoğulları'na ev sahipliği yapmış ve adını da bu aşiretten almış. Çukurova bölgesindeki pamuk üretimi ve demiryoluna bağlanması, Mersin'i hızla Çukurova'nın bir liman ve ticaret merkezi haline getirmiş. Hatta şu anda Türkiye'nin Akdeniz kıyısındaki en büyük limanı. Mersin kıyılarının yaklaşık 108 km'lik bölümünü doğal kumsallar oluşturuyor. Mersin-Silifke yolunun 60. kilometresinde Kızkalesi beldesinde bulunan antik alan tam anlamıyla tatil ve konaklama cenneti. Korykos kıyı kalesinin 200 metre açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye Kızkalesi deniliyor. Mersin turizminin sembolü haline gelmiş olan Kızkalesi'ne, kıyıdan balıkçı motorları ile geçiliyor. Hemen ilerisindeki Narlıkuyu'ya da yolunuz düşerse, burada bulunan, Kanlı Divane Antik Kenti ve Roma Hamamı tabanındaki bozulmadan günümüze kadar gelmiş Üç Güzeller Mozaği'ni de görmeden geçmeyin derim. Burada Zeus'un yarı tanrıça kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia keklikler ve kumrular arasında dans ederken görünüyor. Kanlı Divane Antik Kenti ise geniş bir obruğun çevresinde oluşturulmuş Olba Krallığı'nın kutsal alanıymış. Antik kente Kanlı Divane adının verilmesi, antik çağda suçluların buradaki derin obruğa yabanıl hayvanlarca parçalanması için atıldıklarına inanılmasından kaynaklanıyormuş. Cennet Cehennem Obrukları ve Dilek Astım Mağarası da çevreye oldukça yakın yerler arasında bulunuyor.