Müzik hepimiz için; şarkı söylemek de
Müzik ruhun gıdasıdır demişler; kim demiş ise çok doğru demiş! Hem bunu onaylamak için illa ki bülbül gibi şakımaya, LudwigVanBeethoven gibi senfoniler yaratmaya, SezenAksu gibi yüreklerde derin yaralar açmaya, EbruGündeş gibi Allah vergisi "alto" sese sahip olmaya gerek mi var? Elbette hayır! Ne nota bilmeye, ne de mikrofon tutmaya gerek var. Bir fırça sapı yeterlidir aryalar okumak için, sarı odalarda veya duş başlığı altında. "Dertbitmeyince,gözgörmeyince,gönülhissetmeyince,kırılıncacamdankalp,dönüpyalnızlığakilitlenince,ozamanşarkısöylemeklazım!" demiş Minik Serçemiz.Ne tuhaf milletiz biz; alim, hatip, sözlerin efendisi bir müzik dehası SezenAksu ama, lakabı MinikSerçe!
HERKESSÖYLER Yeteneğin kalıbına dar geldiği zamanlardan birinde asılı kalmış hayatına bu isim. Çok gülmüştüm Hepsi kızları ile yaptığı düetin video klibini izlerken. Köfte dudaklı bir MinikSerçe uçup gidiyordu öylece. Bu koca yürekli, koca dudaklı MinikSerçe hepimize sesleniyordu işte "ŞarkıSöylemekLazım" diye, "Müzikkimsenintekelindedeğil" diye, "Herkesşarkısöyleyebilirvesöylemelidir" diye. Bir de bu yetmezmiş gibi; o besteleri konusunda savurgan diye eleştiriler alırken, "BenAllah'ınterazisimiyimki!" diyerek susturmuştu bu kraldan çok kralcı, müziği paylaşmak istemeyen beyinleri, dar kalıp zihniyetleri. İşte şarkı söylemek bu kadar yaygın olmalı; ağızlar küfürler hakaretler için çabucak açılırken, şarkı söylemek için açılan dudaklar ayıplanmamalı. Tıpkı geçen Cumartesi gecesi TelevizyonMakinası stüdyosunda yaşananlar gibi. Müziğe doyduk o gece ama, müzikten, şarkı söylemekten çekinir olduk o gecenin sabahı; duş altı konserlerine ara verdik. Şarkı mırıldanmaktan kendimizi mahrum ettik, hatta şarkı söylemekten dolayı kendimizi ve çevremizi ayıplar olduk. Üstelik bunlar müziği dibine kadar yaşarken oldu. Konuklardan bazıları KartalKaan,HandeYener,EmelMüftüoğlu,CemAdrian,Altay,Linet gibi müziğe gönül, emek vermişken, tatlı tatlı şarkı söylemek varken... Bir başka konuk Esra heves etmiş müziğe, oradaki ablaları abileri gibi olmak istiyor. Üstelik "karizma" derdinde. Yani pop söyleyip mankenden bozma pardonmankenlikasla!yapmamışTürkiye güzelinden bozma Türk Hafif Müziği söylemek ona "hafif" gelmiş olacak ki, ağır abi ve ablaları gibi Türk Sanat Müziği icra etme yoluna gitmiş ve senelerdir aldığı şan dersleri, yani müzik eğitimi sonunda büyükleri ona "alto" yani en kalın sesini layık görmüşler. Sorarlarsa eşe dosta, "Benimsesim,sizinsesinizidöver" misali sesinin "alto" olduğunu üstüne basa basa söylemesini tembihlemişler. Alto veya değil, pek önemi yok zaten. Mesele yorumlamakta, mesele şarkıya hayat vermekte. Hem mesela ben, HandeYener'in ses rengine verilen ismi çok daha karizmatik buldum; DRAMATİKSOPRANO! Baksanıza kulağa ne havalı geliyor, ne dramatik, ne teatral bir isim.
MÜZİKSAVAŞIYAŞANDI Beş saat boyunca süren ses savaşları, daha doğrusu ses rengi ve ses ismi savaşlarından galip ve mağlup çıkanlar oldu. Üstelik bu savaşta ön safhalarda telefonla katılan seyirciler oldu. Altay'ı beğenmediğini ima ederek kendine "kültürlü" izlenimi vermeye çalışanından tutun da, alto sopranonun ne olduğunu anlatan, daha ziyade Esra'ya laf yapıştıranına kadar çok gergindi seyirci o gece. Vay efendim nasıl olur da "Üskadar'agideriken" derken alttan alttan elektronik müzik geçermiş de, alto ses şu oktavda olurmuş da, CemAdrian en büyükmüş de... O gece anladım ki, biz kalıpları olmaya mahkum ve bu özelliğimizle övünen bir milletiz, gençliğiz. Düşünsenize CemAdrian'ı dinlediğini iddia etmek pek bir havalı gelirken (ki, her nedense ben bu seyircinin Cem Adrian'ın albümüne sahip olduğuna ikna olamadım), Altay'ın albümlerini bal gibi aldığını itiraf etmek ağır geliyor bu gençliğe. Ama zaten aynı kişiler her zaman değil midir, sadece ve sadece NTV seyrettiğini iddia eden ve televole kültürüne uzak olan... Peki hoş, güzel de kim yaptırıyor ve AB grubu denilen reytingi bu programlara? Kim okuyor bu magazin sayfalarını? Bende kavram kargaşası var sanırım; çalışma masamdan müzik CD'lerime bakıyorum da: SezenAksu,GidonKramer,KeremGörsev,BryanFerry,Mozart ve İbrahim Tatlıses CD'lerim üst üste duruyorlar. Üstelik EdithPiaf dinliyorum ama, gece Ulus'taki Civanım'da Utku'yu dinlemeye gitmişim. Hem de daha geçen hafta Eart,WindandFire konserine gitmişken... Şimdi ben bunlardan hangisi ile övünmeliyim, böbürlenmeliyim? Hangisini müzik yaptığı için kınamalı ve ben de dinlediğim için kendimden utanmalıyım?
YAEVDEYOKSAN Üstüne üstlük akşam çöküyor, yazımın sonuna doğru geliyorum, yağmur yağıyor. İçimdeki Deniz efkarlandı, müziği değişti ruhumun. Kulağım ayak uyduramıyor bu ruhi haliyetime. HalukBilginer'in sesinden duysam en sevdiğim şarkıyı; dese bize yani benimle ruhuma; Sarhoşsan kapını çaldığım anda Saç baş darmadağın açık saçıksan Bir de ufak rakı varsa masanda İçim ürperiyor ya evde yoksan Sabahlara kadar içsek sevişsek Ne ben işe gitsem ne sen ayılsan Derin bir uykunun dibine düşsek İçim ürperiyor ya evde yoksan. Kimileri bu dizeleri OrhanGencebay'dan dinlemeyi sever ama "NeredesinFiruze" filminin hayatıma bir armağanı olmuştur bu şarkı ve ilk tanışmamız HalukBilginer yorumu vesilesiyle ayrı içim ürperir onun ağzından her duyuşum, her başa sarışım...
YERMEKYANLIŞ Dedim ya, müzik kimsenin tekelinde değil. Müzik kimsenin değil. Müzik hepimiz için, şarkı söylemek de öyle. Yermek değil ki, doğru olan. Neyapmışki,butelevizyonaçıkmışhevesliküçükkızşarkısöylemektenbaşka? Dövmek, sövmek yerine şarkı söylemek istiyor. Almış albümünü eline, onay görmek istiyor. Ablalarından abilerinden alkış toplamak istiyor. Güvensizlik ve korku "alto" sesinin arkasına saklansa da çok ama çok belli oluyor. Ama müzik özendirilecek bir şey olmalı zaten. O ruhumuza dokundu diye "cızyapar!" diyerek kaçırmamalı heveslilerin hevesini. Kulağımızı şenlendiren müziği sevmek ve tanımak yolundan bir kez dahi geçseniz, ne şahane bir heves, aşk olduğunu anlarsınız. "ŞarkıSöylemekLazım" adlı yarışma bitti. Ama dedim ya; hevesler kimileri için kursakta biriken bir acıdan ibaret olarak kaldı. Neden mi? Müziği sadece duymak değil, anlamaya, becermeye, onun bir parçası olmaya çalışmak büyük acı veren bir şey de ondan...