Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Saklambaç | Astroloji | Arşiv | Ana Sayfa
Bugün: 02 Haziran 2007  
Yazar Arşivi

Müzik hepimiz için; şarkı söylemek de

Müzik ruhun gıdasıdır demişler; kim demiş ise çok doğru demiş! Hem bunu onaylamak için illa ki bülbül gibi şakımaya, Ludwig Van Beethoven gibi senfoniler yaratmaya, Sezen Aksu gibi yüreklerde derin yaralar açmaya, Ebru Gündeş gibi Allah vergisi "alto" sese sahip olmaya gerek mi var? Elbette hayır! Ne nota bilmeye, ne de mikrofon tutmaya gerek var. Bir fırça sapı yeterlidir aryalar okumak için, sarı odalarda veya duş başlığı altında. "Dert bitmeyince, göz görmeyince, gönül hissetmeyince, kırılınca camdan kalp, dönüp yalnızlığa kilitlenince, o zaman şarkı söylemek lazım!" demiş Minik Serçemiz.Ne tuhaf milletiz biz; alim, hatip, sözlerin efendisi bir müzik dehası Sezen Aksu ama, lakabı Minik Serçe!

HERKES SÖYLER
Yeteneğin kalıbına dar geldiği zamanlardan birinde asılı kalmış hayatına bu isim. Çok gülmüştüm Hepsi kızları ile yaptığı düetin video klibini izlerken. Köfte dudaklı bir Minik Serçe uçup gidiyordu öylece. Bu koca yürekli, koca dudaklı Minik Serçe hepimize sesleniyordu işte "Şarkı Söylemek Lazım" diye, "Müzik kimsenin tekelinde değil" diye, "Herkes şarkı söyleyebilir ve söylemelidir" diye. Bir de bu yetmezmiş gibi; o besteleri konusunda savurgan diye eleştiriler alırken, "Ben Allah'ın terazisi miyim ki!" diyerek susturmuştu bu kraldan çok kralcı, müziği paylaşmak istemeyen beyinleri, dar kalıp zihniyetleri.
İşte şarkı söylemek bu kadar yaygın olmalı; ağızlar küfürler hakaretler için çabucak açılırken, şarkı söylemek için açılan dudaklar ayıplanmamalı.
Tıpkı geçen Cumartesi gecesi Televizyon Makinası stüdyosunda yaşananlar gibi. Müziğe doyduk o gece ama, müzikten, şarkı söylemekten çekinir olduk o gecenin sabahı; duş altı konserlerine ara verdik. Şarkı mırıldanmaktan kendimizi mahrum ettik, hatta şarkı söylemekten dolayı kendimizi ve çevremizi ayıplar olduk. Üstelik bunlar müziği dibine kadar yaşarken oldu. Konuklardan bazıları Kartal Kaan, Hande Yener, Emel Müftüoğlu, Cem Adrian, Altay, Linet gibi müziğe gönül, emek vermişken, tatlı tatlı şarkı söylemek varken...
Bir başka konuk Esra heves etmiş müziğe, oradaki ablaları abileri gibi olmak istiyor. Üstelik "karizma" derdinde. Yani pop söyleyip mankenden bozma pardon mankenlik asla!yapmamışTürkiye güzelinden bozma Türk Hafif Müziği söylemek ona "hafif" gelmiş olacak ki, ağır abi ve ablaları gibi Türk Sanat Müziği icra etme yoluna gitmiş ve senelerdir aldığı şan dersleri, yani müzik eğitimi sonunda büyükleri ona "alto" yani en kalın sesini layık görmüşler. Sorarlarsa eşe dosta, "Benim sesim, sizin sesinizi döver" misali sesinin "alto" olduğunu üstüne basa basa söylemesini tembihlemişler.
Alto veya değil, pek önemi yok zaten. Mesele yorumlamakta, mesele şarkıya hayat vermekte. Hem mesela ben, Hande Yener'in ses rengine verilen ismi çok daha karizmatik buldum; DRAMATİK SOPRANO! Baksanıza kulağa ne havalı geliyor, ne dramatik, ne teatral bir isim.

MÜZİK SAVAŞI YAŞANDI
Beş saat boyunca süren ses savaşları, daha doğrusu ses rengi ve ses ismi savaşlarından galip ve mağlup çıkanlar oldu. Üstelik bu savaşta ön safhalarda telefonla katılan seyirciler oldu. Altay'ı beğenmediğini ima ederek kendine "kültürlü" izlenimi vermeye çalışanından tutun da, alto sopranonun ne olduğunu anlatan, daha ziyade Esra'ya laf yapıştıranına kadar çok gergindi seyirci o gece. Vay efendim nasıl olur da "Üskadar'a gider iken" derken alttan alttan elektronik müzik geçermiş de, alto ses şu oktavda olurmuş da, Cem Adrian en büyükmüş de... O gece anladım ki, biz kalıpları olmaya mahkum ve bu özelliğimizle övünen bir milletiz, gençliğiz. Düşünsenize Cem Adrian'ı dinlediğini iddia etmek pek bir havalı gelirken (ki, her nedense ben bu seyircinin Cem Adrian'ın albümüne sahip olduğuna ikna olamadım), Altay'ın albümlerini bal gibi aldığını itiraf etmek ağır geliyor bu gençliğe. Ama zaten aynı kişiler her zaman değil midir, sadece ve sadece NTV seyrettiğini iddia eden ve televole kültürüne uzak olan...
Peki hoş, güzel de kim yaptırıyor ve AB grubu denilen reytingi bu programlara? Kim okuyor bu magazin sayfalarını? Bende kavram kargaşası var sanırım; çalışma masamdan müzik CD'lerime bakıyorum da: Sezen Aksu, Gidon Kramer, Kerem Görsev, Bryan Ferry, Mozart ve İbrahim Tatlıses CD'lerim üst üste duruyorlar. Üstelik Edith Piaf dinliyorum ama, gece Ulus'taki Civanım'da Utku'yu dinlemeye gitmişim. Hem de daha geçen hafta Eart, Wind and Fire konserine gitmişken... Şimdi ben bunlardan hangisi ile övünmeliyim, böbürlenmeliyim? Hangisini müzik yaptığı için kınamalı ve ben de dinlediğim için kendimden utanmalıyım?

YA EVDE YOKSAN
Üstüne üstlük akşam çöküyor, yazımın sonuna doğru geliyorum, yağmur yağıyor. İçimdeki Deniz efkarlandı, müziği değişti ruhumun. Kulağım ayak uyduramıyor bu ruhi haliyetime. Haluk Bilginer'in sesinden duysam en sevdiğim şarkıyı; dese bize yani benimle ruhuma;
Sarhoşsan kapını çaldığım anda
Saç baş darmadağın açık saçıksan
Bir de ufak rakı varsa masanda
İçim ürperiyor ya evde yoksan
Sabahlara kadar içsek sevişsek
Ne ben işe gitsem ne sen ayılsan
Derin bir uykunun dibine düşsek
İçim ürperiyor ya evde yoksan.
Kimileri bu dizeleri Orhan Gencebay'dan dinlemeyi sever ama "Neredesin Firuze" filminin hayatıma bir armağanı olmuştur bu şarkı ve ilk tanışmamız Haluk Bilginer yorumu vesilesiyle ayrı içim ürperir onun ağzından her duyuşum, her başa sarışım...

YERMEK YANLIŞ
Dedim ya, müzik kimsenin tekelinde değil. Müzik kimsenin değil. Müzik hepimiz için, şarkı söylemek de öyle. Yermek değil ki, doğru olan. Ne yapmış ki, bu televizyona çıkmış hevesli küçük kız şarkı söylemekten başka? Dövmek, sövmek yerine şarkı söylemek istiyor. Almış albümünü eline, onay görmek istiyor. Ablalarından abilerinden alkış toplamak istiyor.
Güvensizlik ve korku "alto" sesinin arkasına saklansa da çok ama çok belli oluyor. Ama müzik özendirilecek bir şey olmalı zaten. O ruhumuza dokundu diye "cız yapar!" diyerek kaçırmamalı heveslilerin hevesini.
Kulağımızı şenlendiren müziği sevmek ve tanımak yolundan bir kez dahi geçseniz, ne şahane bir heves, aşk olduğunu anlarsınız. "Şarkı Söylemek Lazım" adlı yarışma bitti. Ama dedim ya; hevesler kimileri için kursakta biriken bir acıdan ibaret olarak kaldı. Neden mi? Müziği sadece duymak değil, anlamaya, becermeye, onun bir parçası olmaya çalışmak büyük acı veren bir şey de ondan...
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Güzelliğimin yolu nereden geçiyor?   / 26-05-2007
 Kumar tüm kötülüklerin anasıymış!   / 19-05-2007
 Işığı üzerinde toplayabilme kabiliyeti   / 14-05-2007
 Bekârlık züğürt tesellisidir   / 05-05-2007
GÜNCEL
Kum Kum Perisi
Her hayatın bir öyküsü, her öykünün de bir nedeni var... İşte bu...
Elveda Anafartalar
Şehit eşi cevabı: Bizi...
Sodalı talihsizlik!
Çeteler kol geziyor
Dumansız ceza
İzmir polisine bonus müjdesi
SPOR
Eşime Eşime değil işime bakın
Zevk veren, başarılı bir takım kuracağının sözünü veren genç teknik...
Kazanalım bileti alalım
Mondi'nin yerine Orkun
Her yerde kral
Alex olmazsa Riquelme
Galatasaray'a Lincoln şoku
Hazırlığa başlarız
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
İSTANBUL Parçalı Bulutlu 28°C 18°C 
ANKARA Sağanak Yağmurlu 27°C 17°C 
İZMİR Az Bulutlu 31°C 18°C 
ANTALYA Az Bulutlu 29°C 19°C 
ADANA Az Bulutlu 29°C 19°C 
EKONOMİ
IMKB E: 46.490,140 D:% -1,26
DOLAR S: 1,312 D:% -0,79
EURO S: 1,761 D:% -0,93
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon
| Saklambaç | Astroloji | Mobil Takvim | Reklam | Künye | Ana Sayfa
    Takvim Servisi
    Copyright © 2003, 2007 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu