Türk futbolunda 18 takım çalıştıran hepsinde de büyük işlere imza atan ve 'Şovmen' olarak tanınan Antalyaspor'un başarılı çalıştırıcısı Yılmaz Vural, TAKVİM'e içini döktü.
Kayyuma giden Antalyaspor'u alıp ilk yılında Süper Lig'e çıkaran bu sezon da büyüklerin 10'da bir bütçesiyle takımını Türkiye'nin gündemine taşıyan Vural, röportaja şöyle başladı: "Futbolun organizesi, tesisleşmesi, idareci bakışı, yerel medyası, taraftar yapısı, maddi boyutları nedir; işte futbolu çok iyi değerlendirmek için 21 yıl boyunca hepsini canlı canlı gördüm yaşadım." İşte Vural'dan 21 yıllık hikayesini anlatan çarpıcı sözler:
* "41 senelik kulüp, al anahtarı Antalyaspor'u sen idare et" denildi. Böyle bir görev herkese verilmez. Dört senelik anlaşma Fatih hocanın dışında kimseyle yapılmadı. Birikimlerim bana böyle bir yol açtı. Antalya tarihinde görülmemiş bir şekilde artık sahamıza futbolu seven 9 bin- 10 bin kişi geliyor. İlk defa bir Anadolu takımında store açılacak. Kuruş parası ziyan olmuyor. Volkan, Ali Bilgin, Uğur ve Şenol gibi hiç bilinmeyen yerlerden bulup getirilen mükemmel oyunculara sahibiz. Yoktan var etmek bilgi ve beceriyle olur. Mesela Hakan Şükür'ü de ham ve yeteneksiz haliyle alıp yetiştiren benim.
* Herkes başarılı olmak ister, fakat bu iş istemekle de bitmiyor. Çünkü futbol öyle bir hal almış ki; 90 dakika sonunda kimse sonucu nasıl aldığımıza bakmıyor. Bu nedenle bizim katılımımız nasıl olacak ve nasıl etkileyebileceksek; -Nasrettin Hoca'nın hikayesindeki gibi: Oğluna su getirsin diye toprak sürahiyi veriyor ve tokat atıyor. Çocuk şaşırınca hoca neden vurduğunu açıklıyor, 'Bu tokat testiyi kırmadan getirmen içindi. Çünkü kırıldıktan sonra faydası yok'-... Profesyonellikte kişiden beklenenlerin başarılı sonuçlar vermesi gerekir.
* Söylenildiği gibi kesinlikle şovmen değilim. Zaten bir insan aynı şovu 21 sene aynı şiddette oynayamaz. Buna işe bakış ve olayı değerlendirme biçimi diyelim. Şovmen iddiasına gelince futbol nedir ki zaten... 50 bin kişilik stadyumda taraftar yalnızca futbolculara bakmıyor; antrenöre, yanındakine ve polise kısacası ortamdaki hareketliliği izliyor. Yani insanlar oradaki atmosferi yaşamak istiyor. Ayrıca Türkiye bana ne demekse bir isim de taktı: 'Çok renkli isim'... Ülkemiz beni hep potansiyel tehlike gibi gördü. Eğer bana yol verilseydi, ülke futbolunu farklı pozisyonlarda ve platformlarda görebilirdik. Ve inanıyorum ki bu iş bir teknik direktörün katkısıyla yapılabilecekse çok da başarılı olabilirdik. Sahanın kenarında çalışırken çok farklı kişiliğim var. Çünkü kaç antrenör gösterilebilir ki, bu kadar yıl profesyonel yaşamın içinde daima üstte olabilsin ve vasatın altında takımlarda başarı elde etmeyi başarıp güncel kalabilsin. Agresif olmamın nedeni ise; kendime göre olağanüstü yeterli olduğumu bilmeme rağmen çalıştığım takımlara bu potansiyeli maalesef hem maddi hem de korucu anlamda veremeyince hırslanıyorum. Öz eleştiri yapacak olursam zaman zaman aşırılıklara kaçtığımı fark ediyorum.
* Geçmişte arenalarda gladyatörler dövüşürdü. Bu şekilde toplum enerjisini toprağa gömermiş. Dolayısıyla eskiden kılıçla, mızrakla yapılan şey şimdi topla oynanıyor. Milyonlarca insan maça gelip adrenalinini boşaltıyor. Bizlerin toplumun ruhsal yapısını dengeleme konusunda çok önemli bir iş yapıyoruz. Futbol aslında spor değil, 600 milyar dolarlık bir sanayi...
* Ali Şen ile F.Bahçe için 3 kez konuştuk. Son olarak Lazaroni zamanında F.Bahçe, Altay ile berabere kaldı. Ertesi hafta Beşiktaş'la kupa maçı vardı ve Ali Ağabey beni arayarak hafta başı göreve başlayacağımı bildirdi. Ama olmadı... Daha sonra Mehmet Ali Yılmaz aradı ve ben Trabzon'a gittim. Yalnız bana büyük takımlardan en çok değer veren yine de F.Bahçe oldu. Trabzonspor'da 2. sene takım 9. haftada 2. sıradayken Hikmet Onur diye bir yöneticinin kompleksleri yüzünden anlaşmazlık çıktı. Ben antrenörlüğü kuralına ve prensiplerine göre yapan birisiyim. Yetki ve sorumluluklarım neyse çok iyi takip ederim müdahale edilmesini asla istemem. Böyle bir sürtüşme olunca aramızda rest çektim. Gerçi benimle uğraşan da bir süre sonra gitti. Yani Allah herkesin cezasını veriyor. Ergun Gürsoy ağabeyim, çok sevdiğim bir insandır. Her zaman beni takip etmiş ve kim olduğumu çok iyi bilen birisi. Hagi yönetimle girdiği diyalogtan sonra özür dilemese ben G.Saray'ın başındaydım. Beşiktaş'ta da adım geçti ama olmadı. Milli Takım için Piontek'in yardımcılığı teklif edildi 'Yabancı hocanın altında çalışmam' prensibi nedeniyle reddettim. Fatih hoca geldi sonra.
* Türkiye'ye ilk geldiğimde 33 yaşındaydım ve hocalık işine giren en genç isimdim. Gençlerin önünü açarken inanılmaz sıkıntı çektim. Geçen zaman beni yordu açıkçası, ama çok şükür ayaktayım. Önceleri sahanın kenarında maç izleyen hoca tipinin yerine benim hareketli halim çok yadırgandı. Tabi artık herkes alıştı. Hatta şimdi oturan tenkit ediliyor. Tigana ve Gerets'e gösterilen tahammül ve hoşgörü bana gösterilse Beşiktaş ya da G.Saray şuan içinde bulundukları durumda olmazdı. Beşiktaş-Fener maçında Kezman çok kötüydü. Bir de kalktı hakeme diklendi. Bu cesareti nereden buluyor? Benim takımım bu yıl hiç kırmızı kart görmedi. Bu bir rekordur. Çünkü kimsenin takımı 10 kişi bırakma hakkı yok. Ben buna izin vermem.