GÜNEŞ ağustos ayından aldığı cesaretle sinsice kavuruyordu ortalığı. Pencerenin camından, perdenin arasında geçip tam da suratımı hedef almıştı ışınları. Uyandım, elbette uyanacaktım da bu kadar erken olmayacaktı belki. Kışın arayıp da bulamadığımız sapsarı güneş bu kez gözümü kamaştırıyordu. Tekrar açmaya çalıştım, uyku mahmurluğu işte, tekrar kapadım. Güneş içimi acıtmasına rağmen, ona kızsam da açmadım bir daha gözlerimi. Kalkıp direnmektense perdeyi kapamaktansa açısını değiştirip, çekip gitmesini bekledim. Bir süre sonra gidiverdi de. Aldatmıştı beni bu günlük. Perdeyi çektirtmemişti bana, önlemi kalıcı bir şekilde aldırtmamıştı. Oysaki perde çekilmedikçe, uyuşukluk devam ettikçe her gün aynı saatte kabusum olacaktı. Kışın soğuk zamanlarda yüzümüze gülen, yardımımıza koşan güneş aslında nasıl da büyük bir düşman olabilirdi tam da uykunuzun en güzel yerinde. Düşündüm... Kendi özelimi genele yayıverdim bir anda. Bir bakın etrafınıza. O sevimli hallerine bakın gericilerin. Kendi gazeteleri, televizyonları, sınırsız para kaynakları var. Müslümanlık kisvesi altında ne kadar da sevimli geldiler yıllarca hepinize. O en soğuk günlerde tıpkı odama giren güneş gibi. Zaman zaman birkaç barikat dışında hiçbir karşı duruşla karşılaşmadılar. Ama emin olun artık 'Dur!' demenin zamanı geldi. Artık bizim yaşam alanlarımıza müdahale etmeye başladılar. Uyanmanın ve perdeyi çekmenin zamanı geldi. www.suyaimza.com