Takıntılı davranışları ve çekingenliği arkadaşları tarafından fark edilen çocuk, alay konusu olunca, özgüveni zedelenir; sosyal yaşamdan uzaklaşıp içine kapanır, yalnız kalmayı tercih eder.
BAŞKALARI tarafından anlaşılamadığını hisseden birey, doğal olarak güven duygusunu yitirir. Sosyal etkinliklerden uzaklaşır ve giderek kendini izole eder. Üstelik bu birey henüz 10 yaşlarında bir çocuksa, durum daha da kötüleşir... Sürekli el yıkayan, üstü kirlenmesin diye oyun oynamayan, aşırı tertip ve düzenli olan, içinden bazı sözcükleri mırıldanan, belli ayak ya da elini kullanarak işe başlayan okul çağındaki takıntılı çocukların davranışları, çoğu kez arkadaşlarının gözünden kaçmaz. Genellikle arkadaşının takıntılı davranışları ile alay eden çocuklar suçlanır ve engellenmeye çalışılır. Ancak farklıyı fark etme ve reddetme davranışı, özellikle okul döneminde, olağan bir davranıştır. Sosyalleşmede önemli katkısı olan içgüdüsel bir eğilimdir. Bu nedenle doğrusu, takıntılı davranışı olan ile alay edenin hedef alınması değil, takıntılı davranışı sergileyenin sorununun çözülmesidir. Sonuçta, çocuk takıntılı davranışlarından utanç duyar ve özgüveni zedelenir.
GÖZDEN KAÇIRMAYIN Arkadaşlarının alaylarına ve aşağılanmalarına maruz kalır. Sosyal olaylardan uzaklaşır. Zedelenen özgüven, yalnızlığın tercih edilmesi şeklinde ortaya çıkar. Ancak takıntılı çocuk yanlış anlaşılmaktan kurtulamaz. Çünkü, yetişkin mantığı gözlemlediği olaya yönelir ve çocuğun çekingen, korkak, özgüvensiz olduğu düşüncesi gelişir. Özgüvensiz olmanın, onun kişilik özellikleri olduğu kanısına varılır ve sonuç olarak çocuğun özgüven kaybını ortaya çıkaran esas sorun, yani takıntı hastalığı gözden kaçmış olur. Hatta bazen çocuğun ürkekliği kibarlık olarak yorumlanır. Aileler uzun bir süre çocuklarının davranışlarından hoşnut bile olabilir. ANKSİYETE Korku duygusu sayesinde birey kendini tehlikelere karşı savunur. Korku olmazsa olmaz bir duygudur. Anksiyete de bir çeşit korkudur. Anksiyete ile birlikte takıntı hastalığının belirtileri ortaya çıkar. İki duygu arasındaki en önemli fark korku varlığında korkulan obje gerçektir ve diğerleri tarafından fark edilir. Anksiyetede ise korkulan içsel bir uyarandır. Sadece anksiyeteyi hisseden birey tarafından algılanır. Diğerlerinin algılamadığı bir duygu nedeni ile korku hissediyor olmak başkaları tarafından 'kuruntu' olarak nitelendirilir, bireyin üzerindeki etkisi anlaşılamaz. HAFİFE ALMAYIN Bu nedenle bireyin, bu içsel korkusu hafife alınır, yok sayılır. Oysa dış uyaranları alabilen beyin, içsel uyaranlar karşı da duyarlıdır. Kısacası, anksiyete yaşayanlar diğerleri algılamasa da korkuyu gerçek ile eşdeğer biçimde hissetmektedir. Üstelik bu korku duygusu, ölüm korkusuna eşdeğerdir. Bireyin nefesi daralır, kalp atışları hızlanır, ter basar, altına kaçırır, hatta şuurunu kaybedip düşer ve bayılır. Başkaları, özellikle de yakınları tarafından anlaşılamamak ve hafife alınmak onları üzer. Daha da kötüsü, birey bizzat kendisi de korkunun sebebinin gerçekte yokluğu ve anlamsızlığının farkındadır. Bu nedenle yok olan bir korku objesi varmış gibi algılıyor olmaktan kendisi de rahatsızlık ve huzursuzluk duyar.