301'in pratiği
Bu ülkenin hükümetlerini, Meclis'lerini yıllardır takip eden, eleştiren ve tabii ki anlamaya çalışan insanlar olarak (gerçek gazetecileri kastediyorum), aslında hiç düşmememiz gereken bir duruma düştük sonunda. Bu nasıl oldu anlatayım.
***
Bundan önceki Ecevit hükümeti olsun, sonraki Erdoğan Hükümeti olsun, ülkenin idarecileri olarak ne yaptılar? Avrupa Birliği ile birçok konuda müzakereler sürdürdüler ve birçok yasayı değiştirdiler. Bunlara uyum yasaları dedik. Desteğimizi de esirgemedik.
***
Bu hükümetler yasaları yeniden düzenlerken ve yürürlüğe sokarken, ne bize sordular ne de sivil örgütlere danıştılar. Fakat şimdi aniden ve neden bilinmez, 301. maddenin değiştirilmesi işini, sivil toplum kuruluşlarına havale ettiler. Sivil kuruluşlar da geldiler, tüy diktiler! Aşağılama fiilinin yerine tahkir ve tezyif fiilini getirdiler. Aşağılama ile tahkir arasında ne fark varsa!
***
Halbuki bakınız, bu sütunlarda kırk kere yazdım. 301. maddenin ruhu, ifade özgürlüğünü kısıtlamakta, şekli de düşüncesini açıklayan insanları hedef haline getirmektedir. Yani savcılar, herhangi bir insan hakkında 301 maddeden dava açtıklarında, o kişi otomatik olarak Türklük düşmanı olarak algılanmaktadır. Pratikte 301. madde ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Türkiye'de ne yazık ki, düşünce ve ifade özgürlüğü aşağılamak olarak algılanabildiği müddetçe, 301. madde düşünce hayatını tehdit etmeye devam edecektir.
***
Binnetice, köklü bir bakış açısı istiyorsanız bütün samimiyetimle söyleyeyim: Türklük, kanunla korunmaya muhtaç değildir. Olmamalıdır da Hayır ben böyle köklü çözüm istemiyorum derseniz... O zaman, Türklük ve Türkiye hakkında konuşmak, yazmak yasaktır, diye bir kanun yaparsınız olur biter... Siz sağ ben selamet!