Bakanlık eliyle 25 yıldır öldürülen insanlar
Osman Pepe, İmdat Sütlüoğlu, Fevzi Aytekin, İmren Aykut, Ziyaettin Tokar, Mustafa Taşar, Işılay Saygın, Hamdi Üçpınarlar, Rıza Akçalı, Doğancan Akyürek, Ali Talip Özdemir. Bu isimlerin en azından bazılarını duymuşsunuzdur. Ortak noktaları nedir peki biliyor musunuz? Bu siyasetçilerin hepsi bir dönem Çevre Bakanlığı görevinde bulunmuşlar. Osman Pepe hala ısrarla devam ediyor bu göreve. Bana göre Çevre Bakanlığı'nın kurulduğu günden bugüne görev almış bu insanlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en başarısız, en beceriksiz, en hiçbir işe yaramayan isimleridir. Türkiye'nin çevre konusunda geldiği noktanın toplamına bakmak bizim böyle bir yargıya varmamıza yeterli olacaktır aslında. Kuruyan göller, kirlenen su kaynakları, yağmalanan ormanları bir düşünün. Örnek çok. Ama benim bahsetmek istediğim yer ve konu başka. Yukarıda isimleri bulunan bu siyasetçilerin nasıl göz göre göre insanları öldürdüğünü bu örnekle daha iyi anlayacaksanız. Devlet eliyle cinayet işlemiş resmen bu Çevre Bakanları yıllarca. Tabii, onlardan önce çevre konusunda bir bakanlık kurmayı akıl edemeyen diğer tüm hükümetler. Muğla denince hemen akla Bodrum, Marmaris gelir ama sadece bu yerlerden ibaret değildir güzelim Muğla. Ula ilçesi vardır mesela. Sonra Milas da bir cennettir. 25 yıl önce Yatağan da öyleydi. Devlet burada bir termik santral kurana kadar. 25 yıl önce Yatağan'daki eczane sayısı 2. Bugün nufüs artışı 9 kat olmamasına rağmen eczane sayısı 18. 25 yıl önce kanser hastalığını ancak gazetelerden okuyan Yatağanlılar artık bu hastalıkla yatıp kalkıyorlar. Bengü Çakar 11 yaşında daha. Cumhuriyet İlköğretim Okulu'na gidiyor Yatağan'da. Daha 11 yaşında. Arkadaşlarıyla ne oyun oynayacağını konuşması, düşünmesi, tartışması gerekirken, bakın bu minik neler söylüyor: "Doğduğumdan beri ailemden ve çevremden sürekli zehirlendiğimizi duyuyorum. Bende de üst solunum yolları ve kalp rahatsızlığı var, tedavi görüyorum. Arkadaşlarımla birlikte bahçede oynarken koşunca hemen yorulup nefes nefese kalıyoruz. Oynamayı unuttuk. Spor karşılaşmalarında arkadaşlarımızın birçoğu maçları bitiremiyor, yarıda bırakıyor. Termik santral yüzünden akrabalarımızın birçoğu kanser olup öldü. Yeter artık. Yaşam ve oyun hakkımızın verilmesini istiyoruz." Selcan da 11 yaşında. O, kanseri daha yakından biliyor. Çünkü annesi bir yıl önce yakalanmış bu mendebur hastalığa. Diyor ki; "Akrabalarımızdan ve komşularımızdan kanserden ölenler oldu. Annemin de bir yıl önce kanser olduğunu öğrenince şoke olduk. Annem daha 40 yaşında. Onu kaybetmek istemiyorum. Ben ve arkadaşlarım çoğu zaman karamsarlığa kapılıyoruz. Resimlerimizde hep termik santralı çiziyoruz." Biz, resim dersinde dağların arasından doğan güneş, uzaktan kıvrılarak gelen bir dere çizerdik. Bu çocuklar termik santral çiziyor. Çünkü okullarının camından bakınca tüm ağaçların üstünü kaplayan bir grilik görüyorlar. 25 yıldır zehir kusmasına kimse engel olamıyor Yatağan Termik Santrali'nin. Yargı, "Bacalara filtre taktırmadan çalışamaz bu santral" diyor; santral çalışıyor. 25 yıldır görev yapan Muğla Valileri bir çözüm bulamıyor. Arada bir "Sokağa çıkmayın" çağrısı yapıyorlar. Bol bol da, "Bodrum için şunu yaptık, Marmaris'i böyle güzelleştirdik" diye röportajlar veriyorlar. Ama o valilerden daha çok sorumlu olanlar var; işleri "Çevre" olanlar. Çevre konusunda Türkiye'nin en tepesindeki isimler onlar. Ve yıllarca bir şey yapmadılar. Aralarında artık hayatta olmayanlar var. Onların beceriksizliği yüzünden ölen insanların hesabını öteki dünyada veriyorlardır. Hayatta olan eski Çevre Bakanları ve halen bu görevi yürüten Osman Pepe bir düşünsün bakalım, 'ne yaptık Yatağan için' diye. Gelmiş geçmiş en etkisiz kabine üyelerine bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak soruyorum ve cevap istiyorum: Yatağan için ne yaptınız?