Hikâyeci abi!
Her sabah burnunu pencereye dayamış, nefesinin buharıyla gölgesini cama çizen bir çocuktum ben. Teri üstünde kuruyan, acıya burun kıvıran. O zaman başladım öyküler yazmaya. Evinden kalkıp işe giden, insanları sayardım bir bir. Geceleri yıldızları saydığım gibi. Küçükleri sevip, büyükleri saydığım gibi.
***
Benim kader ağımı örümcekler ördü. Biliyorum hiçbiriniz inanmazsınız ama bütün çocuklar gördü. O zaman da büyükler, çocukların gördüğünü göremeyecek kadar kördü. Kuş yemi doluydu ceplerim. Topal kuşlarımın doktoruydu kediler. İnsanları çok sevdim diye, bana bile "deli doktoru" dediler.
***
O zamanlar duvarlara yazı yazardım. Yaradılış icabıydı isyankarlığım. Hiç hesapta yokken birden azardım. Mahallenin muhtarına kızardım, "Sesini çıkart da büyükler duysun" diye.
***
Bakmayın öyle suskun durduğuma. Ben o karartma gecelerinde alenen ışık yaktım. Sokağa çıkma yasağı vardı, aldırmadım sokağa çıktım. Bazen de erken yattım, beni "uyuyor" sandılar. Nice hacıyatmazı kelimelerimle aldattım.
***
Bazı geceler benzin istasyonlarını soydum. Duvarlara başkalarının afişlerini astılar, oysa ben oydum. Yakıştıramadım kendimi firarlara. Ellerimi kelepçenin içine koydum.
***
Çocuklara uçmayı öğrettim, onlara kanat taktım. Hızlı yaşamakla pek alışverişim olmadı. Şiirlerimi onlara miras bıraktım. Şimdi hikâyeler yazıyorum, burnunu çeken çocuklar için. Ben onların nefesi, onların sesiyim. Gözlerim hala buğulanmış camlarda. Benim aklım onlarda, onların gözü bende. Ben onların "Hakkı Abi"siyim.
***
Bitecekti zaten Bizim aşkımız Ben boşuna sevdim Laf olsun diye Yağmur zannedip hep Gözümde yaşı Boşuna ağladım Laf olsun diye Dünlerden bugüne Dertler bırakıp Geceler boyunca Yollara bakıp Sigara üstüne Sigara yakıp Boşuna bekledim Laf olsun diye Hakkı YALÇIN
***
26 Kasım 2006 Mutluluk takvimi *Sabah yürüyüşüne çık... * Gittiğin restorandan hatıra kibrit al... * Bir bebeğin yanında uyu...