Suç hepimizin En gelişmiş ve tedbirlerini almış ülkelerde bile tabii afetlerin önlenemediğini biliyor ve görüyoruz ama, bizimki öyle mi Allahaşkına! Dere yatağına konut veya işyeri, ormana kooperatif, su havzalarına villalar kondurulmasını seyrederek, hatta teşvik ederek, bu acılara davetiye çıkardık. Dünkü yazımızda değindiğimiz gibi, çevreye sahip çıkması gerekenler de festival, panayır ve karnaval peşinde koşup kaynakları o yönde çarçur etmeye bayılınca (!) bu felaketler peşpeşe gelir oldu. Maşaallah, dünyanın ilk 20'de yer alan ekonomisine sahip olmakla övünüyoruz ama, hemen her hafta yaşadığımız bir ilkelliğimizle dünya medyasına konu oluyoruz. Ya grizu patlamaları, ya madendeki göçükler, ya durduk yerde çatırdayıp çöken binalar, akla hayret kazalar, facialar... Nedense, hep bizde oluyor! Hepsi birbirini izliyor. Hafta geçmiyor ki, meydana gelen akılalmaz bir hadiseye yanmayalım! Tedbirsiztevekkülolmaz Öyle ise, önce şu "AllahKerim" anlayışını, tedbirlerini alıp şartları da yerine getirip sürdürsek olmaz mı? Kuzuyu serbest bırakıp Allahkorur anlayışıyla tevekkül etme yerine, onu bağlayarak veya ağılda tutarak, ondan sonra emniyetinden emin olmak doğru değil mi? Kim kime, dumduma bir anlayış, maalesef bir zincirin halkaları gibi hepimizi iç içe sorumsuzlaştırıyor. Yahut da, sorumluluğumuzu gözardı ettiriyor. Felaketleri yaşadıkça, canlarımızı kaybettikçe de birbirimizi suçlayıp deli-divane oluyoruz. Suç hepimizin aslında!