Sabah ilk, dinamit hassaslığındaki Yazıişleri Müdürü Yücel Arı gelir. Herkesten önce, ama benden sonra. Çekmecesinin kulpunu kağıt peçete ile tutar. Kolonyalı mendilini çıkarır. Masayı bal dök yala yapar. Kağıt havlu rulosunu açar. İtinayla tek tek koparır, serer. Oturur. Gazetesini havluların üzerine yayar. "Günaydın" der. Gömülür. Yücel Arı'dan sonra, ama benden daha daha sonra, Takvim'in en takıntılı Yazıişleri Müdürü Fikret Ertuğrul gelir. Kağıt mendille çekmecesini açar. Kolonyalı mendili çıkarır. Masayı aynaya çevirir. Monitörü cillop yapar. Klavyeyi dezenfekte eder. Göz ucuyla solundaki Yücel'e bakar. Sağındaki görselci Özlem Beytüt'ün masasına sarkar. Mac'e Ziebart ustası kıvamında girişir. Tam kapasite hijyen sağlar. O yetmez, Camhan'ın camlarının kabasını alır biraz. Pencerenin şengen vizesiyle benim masaya geçiş yapar. Başımı diğer yana çevirip "Hımmm... Hımmm..." diyorsam monitöre kağıt mendil sallar. İzin veririm. Takıntılı değilimdir ama masama asla dokundurtmam. Bakarım sortinin hedefi masa, "Föy geldi mi?" derim. Halay başı edasında kolonyalı mendili sallayıp, "Yok abi. Günaydın" der, oturur. Editörler müdürlerden beter. Takvim'deki çekmecelerde kalemden çok kolonyalı mendil bulunur. Ortamımız had safhada sterildir. Biz titiz gazetecileriz. Pasaklıları sevmeyiz. Hiçbir türünü...