Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörleriyle 'İslam ve barış'ı tartıştık.
'Müslüman sadece can güvenliği tehlikeye girdiği zaman savaşabilir. Onun dışında izin yoktur...'
'Kur'an'da gözden kaçan bir ayet var: Onlarla (kafirlerle) en büyük cihadı Kur'an'la yapın...'
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Hasan Onat, Recai Doğan ve Sönmez Kutlu'yla sonuncu sohbetimizi, "İslam ve barış"a ayırdık. Ortalığın kan gölüne döndüğü Müslüman ülkelerde, İslam'ın emirlerinin gerçekten savaşı teşvik edip etmediğini tartıştık. Ve "ortak akıl", yine İslam'ın şiddeti kesinlikle benimsemediği yönünde Hasan ONAT: İslam, insanların güven içinde yaşayabilecekleri, adaletin egemen olduğu ahlaklı bir toplumu hedef alır. Bu toplumun gerçekleşebilmesi için bireylerin insanca yaşayabilecekleri seviyede bilgi donanımına sahip olmaları, sağlıklı bir değerler sistemi geliştirmeleri ve bu çerçevede Kur'an'ın öngördüğü, ahlaklı bir toplumsal yapıyı gerçekleştirmeleri gerekmektedir. "İslam'da cihat, şiddeti, terörü besleyen ana damarlardan birini oluşturur" deniliyor. Kur'an'ın kurucu ilkeleri bağlamında ele alırsanız, İslam'ın cihadı daha özel anlamda kullandığını, savaşı ancak barış için mübah gördüğünü, barış için cihada izin verdiğini anlarsınız. Müslüman insan, sadece can güvenliği açısından, güvenliği tehlikeye girdiği zaman, barış ortamını sağlayabilmek için savaşabilir. Onun dışında, İslam herhangi bir savaşa izin vermez.
'SAVAŞIN SEBEBİ CEHALETTİR' Şerife ÜSTÜNER: Şu anda dünya coğrafyasında en çok savaşın yaşandığı ülkeler İslam ülkeleri. Bu çelişki sizce nereden kaynaklanıyor olabilir? Hasan ONAT: Bir zamanlar en güvenli bölgeler Müslümanlar'ın yaşadığı bölgelerdi. Şu anda Batı yeni bir uygarlık yarattı. Müslümanlar'ın yaşadıkları bölgeler ise en sıkıntılı bölgeler. Doğrudur, ama bunun sebebi üretimin olmayışı, okuma-yazma bilmeme, cehaletin yaygınlığı, sömürünün hakim oluşu. Din, insanlara üretimi teşvik eder, geri kalmışlığı değil. Buna rağmen Müslümanlar böyleyse, bunu dinin ötesinde sosyolojik gerçeklerde aramak gerekir. Sönmez KUTLU: Şiddet sadece Müslüman toplumlara has bir olgu değil, ama yoğunluklu olarak şu anda Müslümanlar bununla karşı karşıya. Sosyal koşullara göre şiddet, dinle temellendirilebiliyor. Din, şiddeti besleyen unsur haline dönüştürülebiliyor. Meşruiyet aracı olarak kullanılabiliyor. Müslüman toplumların içinden çıkan şiddeti haklı kılan İslam değil, onların içine düştükleri siyasi ve sosyal bunalımdır. Sömürgecilik hareketleridir. Bu insanlar, kendilerini dinle irtibatlandırıp meşrulaştırmak istiyorlar. O zaman "Cihat nedir?" onu açmakta fayda var. Kur'an-ı Kerim'de "cihat" kelimesi sadece "savaş" anlamında değil, "Allah yolunda iyilik yapmaya yönelik her çeşit gayret"i ifade eder. İşin silahlı olarak yapılan kısmı da bunlardan sadece biridir. Kur'an-ı Kerim'de çok dikkatten kaçan bir ayet vardır. Mealen şöyledir: "Onlarla (kafirlerle) en büyük cihadı Kur'an'la yapın." Kur'an'ın felsefesiyle cihat etmek esastır. Fikri eleştirilerle ve barışı tehdit eden unsurlarla, fikri ve akli yollarla mücadele etmek esastır. Cihat son çaresidir. Bütün zamanlara ve mekanlara yayılmış bir cihattan bahsetmek mümkün değildir. Peygamberimiz hayatında bu prensibe uymuştur. Örneğin, Peygamberimiz, 23 yıllık peygamberlik döneminde 27 savaşa katılmıştır. Bunlar da genelde, Müslümanlar'ın din ve vicdan özgürlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik saldırılara karşılık vermek içindir. Bunların hiçbiri bütün insanları yok etmeyi hedeflemez. Ayrıca kısa sürmüş ve çok az insanın ölümüne sebep olmuşlardır. İnsanlık tarihinde en az kayıp verilmiş, ancak insanlık barışına katkısı bugün dahi devam eden savaşlardır. Bütün bu savaşlarda, inanmayanlardan 216, Müslümanlar'dan da 138 kişi hayatını kaybetmiştir. Ölenlerin toplamı 400 kişiyi bulmuyor. Bütün bunlara rağmen, insanlık tarihini en çok etkilemiş, hâlâ da etkilemekte olan sonuçları var. Şerife ÜSTÜNER: Peki neden bu sonuç büyüyerek gidiyor? Hasan ONAT: Peygamberimiz orduyu savaşa gönderirken diyor ki: "Sakın gittiğiniz yerde çocuklara, kadınlara, yaşlılara, din adamlarına dokunmayın. Dini mekanları tahrip etmeyin, yeşili tahrip etmeyin." Peygamber'in ciddi bir uyarısıdır bu. Sönmez KUTLU: "Bizatihi savaşın unsuru olan, karşı tarafta eli silahlı unsurla mücadele edin" diyor. Şerife ÜSTÜNER: Neden genelleşiyor ve "İslam için savaşılması gerekiyor" noktasına geliniyor? Sönmez KUTLU: Bunun sebebi, İslam'ın temel felsefesinden uzaklaşma olarak görülebilir. Kur'an-ı Kerim'de, "Size saldırılmadıkça saldırmayın" deniliyor. Hatta, "Size tecavüz edildiğinde, ondan daha fazla değil, ona eşit seviyede bir karşılık verin", "Taşkınlık yapmayın" ifadesi yer alıyor. "Sulh sizin için daima en hayırlısıdır" deniliyor.
'İLKELERİ UNUTTUK' Recai DOĞAN: Bu konuda 7 temel ilke var. 1- İslam'da barış esastır, asıl amaçtır ve daima iyidir. 2- İnsanların canı, malı, dini, nesli ve aklı dokunulmazdır. Kur'an-ı Kerim'e göre, bunlar kesinlikle korunmalıdır. Cihat nefisle olduğu gibi, zorunlu durumda silahlı olan kısmı da var. 3- Barış teklif edenlerle, barış yaptıktan sonra taahhütlerini yerine getirenlerle, kesinlikle savaşılmaz. 4- Savaş, saldıranlara karşı savunmak için açılır ve savaş hali dışında insanlar kesinlikle öldürülemez. Yani, İslam'a göre "Ben savaş açıyorum" denilmez. Diğer taraf gelip sana savaş açarsa savunulur. 5- Savaşı durduran ve tecavüzden vazgeçenlerle de kesinlikle savaşılmaz. Savaş başlamış, ama diğer taraf, "Ben durdurdum" diyor. Barış istiyor. Kesinlikle devam edilmez. 6- Barış dönemlerinde şiddetin her çeşidi; yani psikolojik baskı, vs. her türlü şiddet yasak. 7- Barış zamanlarında düşmanlarla en güzel şekilde mücadele edilmesi emrediliyor. Yine onların inançlarına, değerlerine tehditkâr davranıp, size karşı koymaya, silah kullanmaya teşvik edici değil, yapıcı olmaya teşvik ediliyor.
'AYETLER KULLANILIYOR' Şerife ÜSTÜNER: İlkesel olarak çok iyi, ama neden böyle oluyor? Sönmez KUTLU: Kur'an-ı Kerim'in bu tür ayetleri kendi tarihsel bağlamından kopartarak ve bir bütünlük içerisinde değil de işine gelen ayetler seçilerek kullanılıyor. Asıl amaç, şu an içine düşülen toplumsal ve siyasi bunalımı meşrulaştırmaktır. Aslında cımbızla çekilip kullanılan bir ayet, savaş hukuku ortamında geçerli olan bir ayettir. Mesela bir ayette "Onları bulduğunuz yerde öldürünüz" derken kastettiği şey; savaş durumu olan bir hadise, çok büyük tehlike var. Peygamber'in bile öldürülmesiyle karşı karşıyalar. O durumda "Onlara saldıranları bulduğunuzda onlarla savaşın" diyor. Yoksa her an "Bulduğunuz kafiri öldürün" anlamında değil. Bugün din konusunda doğru bilgilendirme olmadığı için, kendilerini Allah tarafından seçilmiş bir topluluk olarak görenler, yapmak istedikleri her şeyin caiz ve meşru olduğuna kendileri karar veriyorlar. Meşruiyetlerini kendilerinden alıyorlar. Genelde şiddeti doğuran, okumayazma oranının düşük olması ve kabile kültüründen şehir kültürüne geçilememiş olması. Bu insanlar, adaleti gerçekleştirmenin tek yolunun güç kullanmak oduğunu sanıyorlar.