Yurtiçinde ve yurtdışında sinema eğitimi alan Biray Dalkıran'ın çekmiş olduğu korku filmi "Araf"a Hollywood yolu gözüküyor. Kısa filmleriyle birçok dalda ödül alan yönetmen "Araf"ın doğuş öyküsünü anlattı....
* Filmin hikayesi ne zamandır aklınızda? Bana bu gerçek hikayeyi üç yıl önce anlattılar ve o andan itibaren 'bunu nasıl filme dönüştürürüm' diye düşünmeye başladım. Filmin ön hikayesi iki yılda tamamlandı, bir yıl da senaryosu üzerinde çalışıldı.
* Kürtaj olmuş kadınlarla bu konu üzerinde konuştunuz mu? Evet, konuştuk. Bir ikisi, "Rüyamda çocuğumu gördüm" dedi. Biri de "Onu niye öldürdüğümü sordu" dedi. Bizim yola çıkma nedenlerimizden biri de zaten "Anne beni neden öldürdün?" sözüdür. İlk duyduğumda tüylerim ürperdi. Daha sonra başka bir kadının anlattıklarından yola çıktık. Bu kişi çeşitli halüsinasyonlar görüyordu. Gece uyanıp su içiyordu. Kafasını çevirdiğinde kızını görüyordu. Yanında beliren kızı "Anne su verir misin?" gibi sözler söylüyordu. Daha sonra psikolojik tedavi gören bu kadının hikayesini senaryolaştırdık.
* İlahi dört dinde de "Araf" kavramından bahsediliyor. Fakat birbirleriyle tam bir uzlaşma sağlanmış değil... Diğer dinlerin de bakış açısını araştırdım. En son gelen din Müslümanlık olduğu için Kuranı Kerim'e göre yorumladım. Araf, günah ve sevapları eşit olduğundan cennet ya da cehenneme giremeyenlerin tutulduğu yer olarak geçiyor.
* Sizce korku filmlerinde dini temaların kullanılması izleyici üzerinde daha fazla mı etkili oluyor? Tabii, sonuçta hepimizin Tanrı'ya inancı var. Din biraz da elle tutulur bir kavram. Gözle görülemediği için, cennet ve cehennem ödül ve ceza gibi iki tanımı olduğundan merak uyandırıyor. Kötü bir şey yapılırsa cezalandırıyor. Korktuğumuz olayların ceza kısmını dünyaya kaydırdığımız zaman korku noktası orada başlıyor. Çünkü kesin olan bir şey söz konusu. Diğer tarafta cehennem var. Ben daha çok bu filmde şunu yapmaya çalıştım. Dini öğeleri değil de, insanın kendine yakın hissettiği bir şeyle korkutmaya çalıştım.
* Ama filmde dini öğeler de kullanılıyor... Sonuçta ben de Müslümanım, ben de cuma günü namaza gidiyorum ve benim de dinden etkilenmem gayet doğal.
* Bu konuyla ilgili araştırmalarınız ne doğrultuda oldu? Biz senaryoyu yazdığımız zaman hem din bilimcilere hem de doktorlara kontrol ettirdik. Yani din bilimcilerin ve doktorların hiç biri "Böyle bir şey yok" diyemeyecek. Çünkü hepsi olağan şeyler. Cenin büyüklüğünü biz direkt olarak Amerika'da ölçtürdük. Bize dört haftalık cenin kopyaları geldi. Bizim ilk yaptığımız cenin çok büyüktü onu orijinal boyutuna çevirdik. Yani filmde göreceğimiz cenin dört haftalık gerçek boyutlarda bir cenin.
* Kürtaj hakkında ne düşünüyorsunuz? Dinin ve tıp biliminin verdiği, olması gereken ve olmaması gereken tanımlara çok katılıyorum. Bildiğim kadarıyla hasta olan bebeklerin alınmasına din de izin veriyor tıp da.. 10 haftalığa kadar kürtaj ile alınması da yasal ama 11'inci, 12inci hafta sakıncalı. Bizim filmimizde ise 16'ıncı haftada. Tıp olarak da kesinlikle masada kalacak bu çocuk ve ruhun bedenle buluştuğu bir zaman. Yani savaştan sonraki herhalde en büyük katliam diyebiliriz.