Yıl 1981. Bir binanın bahçesindeyim. Binanın katlarını sayıyorum: Bir, iki, üç. Üç katlı bir bina. "Çabuk geçer" diye düşünüp rahatlıyorum. Topu topu üç yıl. Sonra evdeyim. Babam diyor ki: "Bak yavrum, bugün okula başladın, şimdi birinci sınıftasın, yağmurlar yağacak, yaz gelecek, ikiye, üçe, dörde, beşe gideceksin" Tatlı tatlı anlatmaya çalışıyor. Çok moralim bozuluyor. "Hayır" diyorum "Hayır! Ben dörde, beşe gitmeyeceğim!" "Neden?" diye soruyor herkes korkarak. Derin bir nefes alıp yanıt veriyorum: "Çünkü birinci sınıftayım ve okulun birinci katındayım, okul da üç katlı!" Biraz fazla akıllı ve biraz fazla saf bir kızmışım işte. Yıl 2006. Milyonlarca çocuk Pazartesi günü ilk gün heyecanı yaşayacak. Ben, o zamanlar bir darbeden yeni çıkıldığını, bu okul yıllarının neredeyse hayat boyu süreceğini bilmiyordum, daha pek çok şeyi bilmediğim gibi... Şimdiki çocuklar da ellerine tutuşturulan, tertemiz heyecanları taşıyacakları çantalarındaki bebek resimlerinin türbanlı olduğunu, beyinlerinin yıkandığını, savaşın egemen olduğu dünyada okula giden çocuk sayısının azaldığını, Türkiye'de çocuk pornosunun çok müdavimi olduğunu bilmiyor. Keşke hiçbir zaman öğrenmeseler. Keşke, tertemiz gidip tertemiz dönseler hep. Belki bu yıl daha güzel şeyler eklenir tarih kitaplarına umuduyla, "şimdi okullu olduk!" diyoruz. Ne de olsa trafiğin yoğunluk kazanmasıyla birlikte biz de okullu oluyoruz!