Ülkücüler, hükûmeti protesto etmek istedi. AK Partililer onları susturmaya çalıştı. İki yumurta birbirine vurulursa, biri kırılır, diğeri de çatlar. Başbakan'ın yeğeninin muşta ile yaralanması, Ülkücüler'in 12 Eylül öncesindeki sert tavırlarının hatırlanmasına vesile oldu; "şiddet" gene MHP'nin gündemine girdi ama, yeğen Ali Erdoğan'ın resmi koruma olup olmadığı, nasıl silâh taşıdığı gibi sorular da sorulmaya başlandı. Ayrıca "12Eylülöncesinemidönüyoruz?" suali, iktidarın asayişi temin etmesinden kuşku duyulduğunun işaretiydi. Söğüt'teki çatışmanın, bana göre, AK Parti-MHP arasında, "vurdulu-kırdılı" bir sürekliliği olmaz. Türkiye'de gerginlik, daha ziyade, "laik-antilaik" veya "teröreylemleri"-"barışçılçabalar" ekseninde tırmanacak. "Laikler", Cumhuriyet'i tehlikede gösterirken, "ulusalcılar" da, "Ülkebölünüpparçalanıyor" plağını çalmaya devam edecek. Bence Söğüt'ten ziyade, Fatih/Çarşamba ve Diyarbakır önemli. Zira Söğüt, istisnai bir durum. 12 Eylül öncesinin sağ-sol vuruşmasına benzer kalıcı bir çatışma ortamı doğamaz. Oysa, Fatih/Çarşamba ve Diyarbakır, "KurtlarVadisi" için elverişli bir zemin. Bir kıvılcım, burada bin yangın çıkartabilir.