ZeyneddinZeydani'nin büstünü gördünüz mü televizyonlarda? Jean Baptiste Seckler tarafından sadece 100 adet yapılmış ve 3 bin eurodan satışa sunulmuş. Keşke mümkün olsaydı da ben de alsaydım. Bu, futboluna hayran olduğum ve kişiliğine büyük saygı duyduğum adamın büstünü, evdeki büfenin üstüne, aile fotoğraflarımızın yanına koysaydım. Varsın bizim hanım "Daha buzdolabının taksidi bitmeden yapılacak şey mi bu" diye kızsın... Aslında benim de orta mektepteyken anama söven bir arkadaşa kafa atmışlığım var. Şimdi yarım asırdan fazla ömrü geride bıraktık, halen Danıştay üyesi olan canım arkadaşımla bir araya gelince, o günü hatırlayıp gülüyoruz... Belki de onun için herkesten fazla anlıyorum Zeyneddin'i. Tıpkı GheorgheHagi'yi anladığım gibi. Hani yan hakeme hiç de fevri olmayan bir tavırla itiraz ettikten sonra çekip giderken, Erol Ersoy gözlerini ayıra ayıra üzerine yürümüş, Hagi de "Ne yaptım ki" deyince oyundan atılmıştı ya. Atılmıştı da Ersoy'un ayağına basmıştı. "Çoluk-çocuk örnek almaz mı? Hainlik bu, spora ihanet, şerefsizlik, alçaklık, rezalet. Olur mu yahu, yapılır mı hiç öyle şey?.." Eee faul bu; olacak tabii. Hem de her maçta olacak. Erol Ersoy'un ayağı biraz acıdı ama Hagi de 5 maç ceza aldı. "Gözü döndü" denilen bir durum var ya; işte aynen öyle. Bir nevi cinnet. İşte Zeyneddin de aynı... Dördüncü sınıfa geçen oğlum da günlerdir televizyonlarda, gazetelerde kafa yorumlarını görüyor. Demez mi ki, "Anneme söverlerse ben de kafa atayım mı" diye... Dedim ki, "Zeyneddin attı, Ertuğrul Amcan (Özkök) hem mertçe hem namertçe buldu. Şimdi bunu yorumla ve kararını kendin ver."
***
Benim hiç hayalim olmadı anne. Ne seni rahat ettirdim, ne kendim ettim rahat. Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat. Kaybolmuş bir anahtar kadar sahipsizim anne. Ne omzumda bir dost eli, ne saçımda bir şefkat. (Yusuf Hayaloğlu'nun "Hayat Nedir Anne?" şiirinden...)