PerihanMağden gibi aydın kişilerin yargılanması, Şemdinli davasında Van Savcısı'nın görevinden alınması, askerlerinverdikleridemeçler, AB üyelerinin ülkemizde teşhis ettikleri uygulama yanlışlarından sadece birkaçı. Kıbrıs/Rum engeline takılıp kaldığımız için maalesef AB Ortak Tutum Belgesi'ndeki mesajlara yeterince dikkat edemedik. AB ülkeleri, Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesine ve benzerlerine dayanılarak açılan davaları eleştiriyor. Türklüğehakaretten (madde 301) yargılanan Hrant Dink ve Orhan Pamuk; halkıaskerliktensoğutmakla (madde 318) suçlanan Perihan Mağden gibi kişiler, adalet mekanizmasının, uygulamada, Avrupa standardının gerisine düştüğünü gösteriyor.
***
Vicdani red hakkını Avrupa Konseyi'nde 46 ülke tanıyor. Ama maalesef, Türk Ceza Kanunu'nun 318'inci maddesinde şöyle bir hüküm mevcut: "Halkıaskerliktensoğutacaketkinlikteteşvikvetelkindebulunanlaraveyapropagandayapanlara6aydan2yılakadarhapiscezasıverilir." Perihan Mağden, Genelkurmay'ın suç duyurusunun orantısız olduğunu vurgularken, "vicdanired" hakkı ile "askerliktensoğutma" eylemi arasındaki hassas çizgiye de işaret etmiş oluyor. Maden'in, "Sakınaskerlikyapmayın" şeklinde teşvik veya telkini olmuş mu ki, fiili, bu madde kapsamına sokuluyor? Türkiye'nin, "İfadeözgürlüğünügeliştirecekreformlarıönemlibuluyoruz" mesajını AB'ye verebilmesi için, problemin "uygulama" ile sınırlı kalmadığını görmesi ve sorunlu maddeleri elden geçirmesi gerekiyor. Meselâ, 216 (Halkıkinvedüşmanlığatahrikveaşağılama), 288 (Adilyargılamayıetkilemeyeteşebbüs), 301 (Türklüğü,Cumhuriyet'i,devletinkurumveorganlarınıaşağılama), 318 (Askerliktensoğutma) yeniden düzenlenmeli. Sadece uygulamada değil, metinlerde de sorun var.
***
Bu arada bir çifte standardı da hatırlatmak istiyorum. Hrant Dink, Orhan Pamuk veya Perihan Mağden'de yer yerinden oynuyor. Ama Milli Gazete yazarı MehmetŞevketEygi'nin mahûmiyetinin onaylanmasını pek fark eden olmuyor. Fark edilse bile, kimse, onun özgürlüğünü savunma gereğini hissetmiyor. "Dindüşmanlığıterörü" başlıklı yazısında, Eygi özetle şu görüşleri dile getirmişti: "Devletintemelnizamlarınımasonluk,dinsizlik,ateizm,rötaryenlik,lionsçuluk,sabetaycılıküzerineoturtmakmaksadıylapropagandayapmak,faaliyettebulunmakserbest,amaMüslümanlar'ınİslâmihükümlerihayatahâkimkılmakiçinçalışmalarıyasak.'Düşmanlıkyapanlarınhepsisabetaycıdır'demiyorumama,onlarıniçindeçokmilitan,çokazılı,çokilerigidenSelânikdönmelerivardır." Bu sözleri şahsen ben de, hiç ama hiç tasvip etmiyorum ama, şiddet unsuru içermeyen cümleleri ifadeözgürlüğü kapsamında görmek gerekmez mi? Nitekim, Yargıtay 8. Ceza Dairesi, böyle bir yorumla, İstanbul DGM'nin Eygi aleyhine TCK 312'den verdiği kararı bozmuştu. Ama Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Eygi'nin cezalandırılmasını talep etti. 15 Mayıs 2005'te verilen bu karardan sonra, dosya önce ağır ceza, sonra asliye ceza mahkemesine gitti. Yetki sorununu aşmak üzere dosya Yargıtay'a intikal etti. Mehmet Şevket Eygi, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde de, 9 Mayıs 2006'da, TCK 216'dan (eski 312), "GayretveHamiyet" yazısı yüzünden mahkûm oldu. Bu yazıda Eygi, başörtüsü ve imam hatip konularında, Müslümanlar'ın yasal yoldan haklarını aramasını istemişti. Makalesinde, Necip Fazıl Kısakürek'ten esinlendiği çarpıcı bir cümle de yer alıyordu: "Kapınızınönündekipaspastakızınızatecavüzediliyor.Sizeviniçinderahatçaoturuyorsunuz." Savcı beraatını istedi ama, hâkim "Yazınınbütünündensanığın,üzerineatılısuçuişlediğianlaşılmıştır" dedi. Hangi cümlesi suç sayılmıştı. Eygi bunu öğrenemedi. Hükûmetin "Bizkanunlarıçıkarttık...Uygulamaiçinzihniyetdeğişikliğinibeklemekgerekir" demesi doğru değil. Düşünce özgürlüğü hususunda hâkimin takdir hakkının daraltılması gerekiyor.