Önce biraz tarih! Mısırolog'ların yazdığı tarih kitaplarını kurcalamış olanlar, bundan 3bin500yıl önceki firavunlar döneminde Mısır'da ne büyük bir medeniyetin yaratıldığını, o medeniyetin en büyük kozunun da "hukuk" olduğunu bilirler.
***
Papirüslerin çözümlenmesinden çıkan bilgilere göre, Mısır'a altın çağını yaşatan ünlü firavun 2.Ramses, cinayetle suçlanan okul arkadaşı Musa'ya, "adalete teslim olmasını isterken" şöyle diyordu: "Sen mahkemeye çık, ben hakimi etkileyemem ama herhalde az bir ceza ile kurtulursun!"
***
Şimdi, 3 bin 500 yıl sonraki Türkiye'de adaletin durumuna bakıp, bir karar verelim:
***
Adalet Bakanlığı'nın, 127 dosyayı işleme koymakta geciktiği gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunduğu BakırköyCumhuriyetSavcısıÖmerKorkmaz için kovuşturmaya yer bulunmadığı kararını veren Eyüp 3. Ağır Ceza Mahkemesi, şunları kaydetti: "Busavcı4yılda4bin584dosyayabaktı.3bin659'unukararabağladı. Odasıyok,3savcıile10metrekareyipaylaşıyor.Belediyeotobüsüileişegidipgeliyor,buşartlardabukadar!.." Demek ki neymiş? Türkiye'de, Mısır medeniyetinden 3 bin 500 yıl sonra, adaletin vaziyeti ahvali işte budur!
***
Peki! Her Allah'ın günü, 30-40, belki de 50 duruşma yapan, büyük stres altında yaşam savaşı veren, ayağına ayakkabı alamayacak kadar sıkıntı çeken, evlatlarına iyi eğitim sağlayabilmek için çırpınan hakimler, savcılar nasıl olup da her defasında sağlıklı, vicdanlı, stressiz ve hiçbir şeyden etkilenmeden karar verebilecekler? Hani gerine gerine ve de ukalaca tartışıyoruz ya: "Adaletietkilemekyasaktır!" Yok ya! Siz bu hakimleri ve savcıları gayriinsani yaşam şartlarına mahkum etmek suretiyle, adaleti zaten muazzam bir şekilde etkilemiyor musunuz? Bu yüzden "yerelhükümlerin" yüzde 80'inin Yargıtay'dan geri döndüğünü de mi bilmiyoruz biz?