Bırakın "ulema" sayılmayı bir tarafa, din bilgisi sorularının üniversiteye giriş sınavlarında ciddi bir ağırlığı bulunmuş olsaydı maazallah, hayatımda kıytırık bir yüksek okula girme şansım bile olamazdı. Buna karşılık dindarlığa saygım vardır. Özellikle cenazelerde, kimin olursa olsun, ölüm haberlerinde dehşetli üzülürüm. İşte bir zaman aynı çatı altında çalıştığımız Dr.AlperCücenoğlu da genç yaşta devrilip gitmiş.
***
Gençliğimizde, oturduğumuz kahvenin önünden hiç tanımadığımız bir cenaze geçse, koşar salına omuz verirdik, kabristana kadar gider, görev bildiğimiz şeyi yerine getirirdik. Cenazeye katılmak bir vefa işidir, manevi yönü vardır. Kalanlara teselli verir. Gidene de bir borç eda etmektir.
***
Fakat büyük şehirlerde bu kültür giderek ortadan kalkıyor. Şimdi cenaze arabaları (hepsi Mercedes) naaşı kaptığı gibi otobana çıkıyor, 140 km hızla bastırıyor, bırak tanımadığın cenazeye katılmayı, tanıdığının cenazesini bile kaçırıyorsun o trafikte!
***
Bir şeyi daha bozdu metropolitan ilişkiler! Daha doğrusu medyatik ilişkiler! Şimdi medyatikcenazetörenleri türedi. Ünlü, tanınmış insanların cenazesi olduğunda, cami avluları dolup taşıyor. Mert, dürüst ve acıyla katılan insanları tenzih ederim. Ama bir de orada görünmeden edemeyen, sürekli etrafı kesen, neredeyse cenazeyi, bir buluşma, sohbet ve görüşme fırsatı olarak değerlendirenler de var. Adam musallada yatıyor, bunlar "Dahanevarneyok,sonzamanlardanerelerdeydinmirim?" muhabbetindeler. İğrenç! Ayrılırken de neredeyse "Birdahakicenazedegörüşürüz" diyecekler birbirlerine... Bekliyorlar, ünlü birileri ölsün de "kokteyl" yapılsın! Ben bu havadan nefret ettiğim için artık katılmıyorum. Kimse de bana güvenip ölmeye kalkışmasın! Rahmet olsun Cücenoğlu'na!..