- Ne kadar kaçağımız var? - O da soru mu birader, bizde kaçak biter mi? - Ne yani sen vatan haini misin? - Yok yahu, demek istiyorum ki biz kaçaksız yaşayamayız.
***
- Olmaz arkadaş! Kaçakları savunamazsın! - Yahu savunmuyorum, sadece milletçe kaçakçı hale geldiğimizi söylüyorum. Adam söylenenlerin doğru olduğunu biliyor ama kuyruk tava sapı...
***
- Ne olursa olsun, milletçe kaçak düşkünlüğümüzü söylemek kaçakçılığı savunmaya girer. - Olabilir kardeş, belki de sen haklısındır.
***
Bunu duyunca yüzünde bir aydınlanma okunuyor. Haklı çıktı ya, sevindirik oluyor.
***
Sonra akaryakıt kaçakçılığından, uyuşturucu kaçakçılığından, vergi kaçakçılığından, elektrik kaçakçılığından dem vurmaya başlıyorlar, ne olacak bu memleketin hali misali...
***
Kaçakçılığa sapına kadar karşı olan vatandaş, az sonra kahveden belli belirsiz bir telaşla kalkıyor. - Nereye gidiyorsun böyle hayrola? - Belediyede randevum vardı unuttum, az daha geç kalacaktım. - Hayrola belediyede ne işin var ki?
***
- Partiden adam koydum araya, şu 25 yıldır oturduğum evin ruhsatı için ricaya gidiyorum! Biliyordu öteki durumu. O vatanperver arkadaş, parasıyla satın aldığı halde 25 yıldır kaçak evde oturuyordu fukara. Ruhsatsız bir cep telefonuyla konuşuyordu. Ruhsatsız büfeden her gün sandviç yiyordu. Ruhsatsız da olsa bir silahı olsun istiyordu. Kızının çarşıda açtığı kuaföre ruhsat almak için rüşvet biriktiriyordu. Çünkü ruhsatsızlık ruhsat olmuştu.