Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 27 Kasım 2004

Tango gençlik..

Şimdi düşünüyorum da, bizler "tango çocuklar" idik.. Sahiden öyleydik ilk gençlik yıllarımızda.. Pop müzik ve arabesk yoktu o zamanlar.. Yeni çıkan şarkılar, türküler, bir de tangolar..
Bizler tango dinler, tango tango dans ederdik..
Vals denilen dans, boyumuzu aşardı.. Sambalar, rumbalar daha sonra.. Ülkenin büyük çoğunluğunun çiftetelli oynadığı bir zamanlar..
Mösyö Panasyon'un Beyoğlu'ndaki dans dershanesine yazılışımız, hep o tangolar yüzündendi.. Ulan iki sağ, bir sol, dön baba dönelim..
Mösyö Panasyon'a ders parasını bastırdın mı, Rum kızlarla talime başlardın.. Elenica'lar, Rea'lar, Marikula'lar.. Sabun sabun kokan, işveli, cilveli Rum kızları ve gelsin tangolar, gitsin tangolar..
Söyledim ya bizler tango çocuklardık.. Ve çok iyi hatırlıyorum (Aptalın zekası hafızasıdır.. Ula bendeki o hafıza o biçim..), en çok da o
"Martılar" tangosuyla dans ederdik..
Tabii "Sevdim bir genç kadını../Ansam onun adını.." ve diğerleri de vardı ama, en çok "Martılar" ..
"Martılar uçuyor etrafımda
Bak sanki beni karşılıyorlar
Gurbetin o acı günlerini
Unut artık diyorlar.."
Zayıf incecik belli, küçücük elli, döktürü yavrum döktürü Rum kızları, tangolar ve martılar..

Camı çalan martı kuşu..
O martı kuşu, sabahın çok er saatlerinde gelirmiş.. Önce bir yana konar, öyle beklermiş.. Söylediğim yer,, Cihangir'de bir teras kat.. Ama son zamanlarda gelmek, beklemekle yetinmemeye başlamış.. Evin camlarına, çerçevelerine gaga vurmalar.. "Hani benim balıklarım nerede?" diye bir sabırsız ısrarlanmalar..
Faris bunu bana söylediğinde, hemen kafadan "Hastir.." lemiştim.. "Hastir! Madem sallıyorsun, cafcaflısından olsun.. Söyle bana ki, 'Bir martı var, haftanın üç günü benim terasa geliyor, ama eli boş gelmiyor.. Ya bir palamut, ya bir uskumru getirip, pencerenin önüne koyuyor, sonra camı vurup haber veriyor ve de uçup gidiyor..' Öyle desen inanırdım hani.."
Faris; Allah'ı, kitabı, namusu, şerefi, çocukları üzerine yemin etti ki, "O martı gelmekte ve camlara vurarak balık istemekte.." diye.. Ve bunun bir yıldan beri böyle olduğunu, terasta mangal yaptığı zamanlar gelip, korkulukların üstünde beklediğini, sonra ikramları kabul ettiğini hikaye etti.. Martı'nın son zamanlarda camları vurması yeni adetlerindenmiş diye nakletti..
"Ulan bana inanmıyorsan Anuş'a sor.. Emreni kızı anlatsın sana.."
Anuş, iki yıl kadar bir zaman Faris'in yardımcısı.. Erivan'dan çalışmaya gelmiş İstanbul'a.. Şimdilerde Türkçe'yi hem konuşuyor, hem yazıyor.. Bulmaca çözüyor ki şıpın işi..
Faris'in olmadığı bir saatte, telefonu açıp Anuş'u buldum..
Anuş, nedir bu martı? Ay Halit Bey, sabahları çor erken geliyor.. Camları kıracak bu yakında.. Uykulardan uyandırıyor, balık vermezseniz gitmiyor..
"Anuş, sen Türkçe'yi okumayı, yazmayı biliyorsun.. Otur o martıyı yaz bana, sonra faksla geç.." dedim..
O da öyle yaptı.. Yazdıklarının hiçbir yerine elleşmedim.. Aynen orijinaldir..

'Bizim oralarda hiç martı yoktur..'
"Sabah çok erken gelir martı. Camı vurur. 'Kalkın..' der. Hayatınızı uyuyarak geçirmeyin. Martının gözleri yuvarlak ve kırmızı. Ama kimbilir o gözler neler görmüş.
Evden biri kalkıp camı açıncaya kadar, cama vurur. Bizden balık ister. Bunun yanında bir tane daha var. Ya yavrusu, ya karısı, ya da kardeşi. Onu da hep yanında getirir. Başka martıları hiç bizim balkona kabul etmezler. Onları kovalar.
Balkonun sahibi bizim martı. Bir de enteresan o ki, balkonda biz balık pişirirken yanımda durur ve saldırarak balık çalmadan bize bakar. Bizim vereceğimizden emindir. Ve hiç zarar vermeden elimden alır balığı koca gagasıyla. Kendini bizim sofrada hisseder, bundan eminim. Biz bir tane balık yeriz, ona dört tane veririz.
Evde, hep ya hamsi, ya istavrit vardır, o ikisine vermek için. Çünkü cama çok vurur.
Ben Ermenistan'da hiç martı görmedim, çünkü bizim deniz yok.
Kuş var ama, martı yok. Bir de martıların kahkahaları var ki sanki insan.
Anuş Hovhannisyan-Erivan"

Martının ölümü..
Camlara vurarak balık isteyen martı yüzünden, nerelerden nerelere.. Tango, tango bir ilk gençliğe..
Ama benim martım, Sait Faik'in hikaye ettiği o martı.. Hani Sivriada'nın oralardan tanış olduğum o kuşun öyküsü..
"Martı, arka üstü yatmıştı. Kırmızı ördek ayaklarıyla, arada sırada havayı dövüyordu. 'Ne oluyor?' diye martının yanına gittim. Hayvanın gözleri açıktı. Güzel kafası ara sıra sallanıyordu.
Sotiri, sırtında kıyıya düşmüş boş bir portakal sandığı ile tepemde gözüküverdi.
'Ne oluyor bu martıya Sotiri?' dedim. 'Ölüyor be' dedi. 'Ne olacak?' Sahi ölüyor mu? Yok, yalandan. Ölüyor işte. Bir martı, bir Nisan akşamında sırt üstü uzanmış, hala ölmeye çalışıyordu. İçimi bir keder yaladı. Yanından ayrılamıyordum. Martının kafasını ellerime almıştım. Bir avuç deniz suyu getirip, ağzına damlattım. Şiddetle kafasını salladı ve öldü.
... Ölen martıyı tanıyordum. Hani iki hafta önce ölen Tahir'in martısıydı. Başka türlü bir martıydı o. Ötekiler gibi bağırmazdı. Bir kayanın tepesine çıkar, oradan Tahir'in sandalını gözlerdi. Uçardı doğru Tahir'in sandalına. Surattan da anlardı kerata. Tahir somurtkan adamdı. Pek keyifliyse, gelip sandalın kıçına otururdu. Yemlerin kafasını, kılçıklarını bekler; balıkları, ince izmaritleri, Tahir fırlatır ona atardı. Ara sıra konuşurlardı da.. Ne Tahir onsuz, ne o Tahir'siz yaşayabilirdi. Üç gün sırt sırta rüzgar esse, Tahir de balığa çıkmasa, martı tenezzül edip de çöp mavnalarına doğru kanat çırpmazdı..."

***

Sahi biz, "tango tango çocuklardık" .. Tangolar söyler, tangolar dans ederdik..
İçlerinde martı kuşu olan öyküler okurduk, martı kuşlu tangolar dinlerdik..
Martılar, bizlerin ipsiz uçurtmaları, dalgaların üzerindeki beyaz kayıklarımızdılar..
Ve de neden sırtlarında kamera taşıyan bir dolu insan, tonla dibi deliği filmi almaktan bıkmaz da, gidip o camlara vuran martının görüntülerini kaydetmezler?

Dansın baronu Prof. Panasyon Efendi
Ula yukarıya çıktığım başlığa bak! Hem baron, hem profesör, hem efendi.. Hani yazının bir yerlerde iki satır etmiştim ya, ondan "tango tango" dersler aldığımızı..
Şimdilerde "Baron" diye yeraltı dünyasının ağalarına, onların tetikçilerine diyorlar..
O türler, 1940-1950'lerde, birtakım pisliklere soyunmaya yeltendiklerinde, en münasip yerlerine cop sokulurdu..
Dansın baronu Prof. Panasyon Efendi'yi de yarın anlatırım. 20 yıl önce 102 yaşında iken ölmüştür, ama hala tanıyanları, bilenleri, kulaklarını çınlatanları vardır.. Bencileyin, bizceleyin..
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Tansu'nun Tansu'nun kaderi
Doğuştan Fenilketonüri hastası olan küçük Tansu, yaşamı boyunca özel...
114'lük hayat pınarı
Böyle sevgi görülmedi
13 yıllık taciz kanlı bitti
14 yıl 'erkek' olarak yaşadı
Fıkra gibi yüzük hırsızlığı
Bankacı kıza 12 yıl istendi
SPOR
Başkent Başkent Aslanı: 1-0
Sarı-Kırmızılı takım çekinerek gittiği Ankara deplasmanında, Hakan...
Çok iyi oynadık
Omuz omuzayız
Daum'un timi hazır
Beşiktaş şokta
Kayıp istemem
Barça şovunu yapar
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Par. Bul. 7 C,Par. Bul. 4 C
ANKARA - Kapalı 1 C,Kapalı -6 C
IZMİR - Par. Bul. 8 C,Par. Bul. -3 C
ANTALYA - Par. Bul. 12 C,Par. Bul. 3 C
ADANA - Yağ. Ola. 12 C,Par. Bul. 5 C
EKONOMİ
IMKB E: 23,293 D:% -0.73
DOLAR S: 1,422,000 D:% -0.35
EURO S: 1,885,000 D:% -0.11
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu