Çocukluğumun bir bölümünü geçirdiğim İzmir' in Eşrefpaşa' sında, geceleri yalpa vurarak evlerine dönmekte olan sarhoşlar, nedense hep aynı iki şarkıyı söylerlerdi.. Bağıraraktan, yerleri gökleri inleterekten: "Gezdiğim dikenli aşk yollarında../Elimden bir kırık saz geldi geçti../Kara talihimden bu yıl da../ Baharı görmeden yaz geldi geçti.." İkinci şarkının bütününü hatırlayamıyorum.. Sadece bir dizesi var belleğimde: "Ölmeden mezara koydular beni.."
EMAR.. Başıma bir boyunluk geçirip o daracık çelik tüpün içine soktuklarında, orada tekmil kıpırtısız kaldığımda.. Daha önce verdikleri "Gözlerinizi hep yumuk tutun.." direktifine uymayıp, "Etrafı seyre durayım.." dediğimde.. Sağımda, solumda beşer santimlik, üstümde onun iki katı, sadece on santimlik bir yere tıkıştırıldığımı fark ettiğimde, o şarkı geldi takıldı dilime: "Ölmeden mezara koydular beni.." İçeri tıkarlarken, elime bir imdat kordonu tutuşturmuşlardı.. Dayanamayıp fena daralırsam, sinyal verip dışarı çıkartılmam için.. Sonradan öğrenmiştim ki birçok kişi EMAR denilen tüpe girmiyor, giremiyor.. Girse bile, imdat ziline basıp kendisini dışarı aldırıyor.. "Öldürseler dayanamam.." diye düşünüyordum.. Dayandım.. Bir saati aşkın süre kaldım onda.. Sonra önceki on dakikada farz ettim ki Adana depreminde yıkılan binaların birinin altındayım.. Öyle farz ettim işte.. Daracık bir yerde tıkılıp kalmışım.. Üstümde beş katlı apartman.. EMAR gürültülü bir alet.. O gürültü de; üstte çalışan, yıkıntıyı kaldırmaya uğraşan iş makinelerinin, grayderlerin gürültüsü.. "Dayan ulan.." dedim kendi kemdime.. "Dayan.." Nasıl dayanıp kurtulduysa bazı kadınlar ve çocuklar o depremden, sen de dayan...
***
O on dakika öyle geçti.. Sonra çelik tüpün içindeki hoparlör: "Son on dakika Halit Bey bitiyor.." O son on dakika kolay geçti.. Kızımı düşündüm.. Berfu'yu.. Onun Zeynep Kamil'de doğmasını beklerken, "Ya bir terslik olursa.." diye, etrafa çaktırmamaya çalışarak nasıl ağladığımı.. Anasıyla birlikte yaptırdığımız ilk banyosunu.. İlk dişini çıkartmasını.. İlk konuşmasını.. İlk "Halit.." diye seslenişini.. Dedim ya, o on dakika, on saniye gibi geçiverdi.. Çok zahmetsiz.. Hiç zahmetsiz.. Berfu ekonomi okudu ama, bu iş ortaya çıktığından yani bir haftadan bu yana aktristlik yapmakla meşgul.. Güya şen-şakrak.. Güya sankim "mesut insanlar ülkesi" adlı bir oyunda başrol oynamakta.. Kimbilir belki de ne olursa olsun hep onda yaşayacağımı bildiğinden.. Canlarım, ciğerlerim, kardeşlerim, onların eşleri, yeğenlerim, tekmil taallukat, bugünlerde Devlet Tiyatrosu oyuncularına taş çıkartır haldeler.. Baştan sona rollerinde devleşiyorlar.. Ve gece çöktüğünde, saatler 01.02'yi vurduğunda.. Herkesler yatmalara gittiğinde.. Ben odama çekildiğimde.. Beni benle bıraktıklarında.. Ben, benle kaldığımda, ilk 1983'lü yıllarda Sivas Mahpushanesi'nde tanıdığım, iki gün süreyle oturup sohbet ettiğim o idam mahkumu düşüyor aklıma.. Yedi yıldan beri her gece idamını bekleyen o adam.. "Ne yapıyorsun pekiy?" diye sorduğumda.. Ellerini iki yana açıp, "Ne yapayım beyim.. Allah'ın ipine sarılmış bekliyorum her gece.. Kur'an'ımı okuyorum. Duamı ediyorum. Elden ne gelir" diyen o adam canlanıyor gözlerimde. Gece.. Ve asıl gece, odamın içinde şiirler, şiirlerden bazı dizeler uçuşmaya başladığında, gelip oturuyor içime.. Şiirler, dizeler.. Kimi yastıklara konuyor.. Kimi örtülere.. Kapılara, camlara, pervazlara.. Sandalyelere, masalara.. Şiirler ve dizeler ki, hep doğadaki tek ve en büyük gerçek olan ölüm üzerine.. Onlar mırıldanıyor, ben dinliyorum.. "Paydos diyecek bize bir gün tabiat anamız Gülmek ağlamak bitti çocuğum Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak Görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat.. Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha Güzel dünya elveda Ve merhaba kainat.."
***
"Sevsen beni çocuğum! Geçen güne yazıktır Bugün var yarın yoğum İşim bir şarkılıktır.."
***
"Bir türkü söylediler duydunuz mu? Bir kuşu vurdular gördünüz mü Böyle neden susuyorsunuz böyle Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü"
***
"Hafızın kabri olan bahçede bir gül varmış Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle..
Ölüm asude bahar ülkesidir her rinde Gönlü her yerden buhurdan gibi yıllarca tüter Ve serviler altında kalan kabrimde Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.."
***
Çarşamba sabahı büyük bir ameliyata girecekmişim.. Öyle söylediler.. Daha sonra yoğun bakımda uzunca bir süre yatacakmışım.. Öyle söylediler.. Daha sonrası için pek bir şey söylemediler..