Sanki büyük bir deprem olacak. Ya da yaz ortasında karakış bastıracak. Kar hayatı felç edecek. İşte halk öylesine büyük bir panik içinde. On binlerce aile, çoluk çocuk arabalarına binip şehir dışına çıktı. Bir sürü işyeri de kepenklerini indirdi. 3-4 gün boyunca açmayacak. Anne babalar çocuklarına sıkı sıkı tembih ediyor: - Sakın bu günlerde çarşıya çıkmayın. Hele hele Taksim ve Nişantaşı gibi yerlere gitmeyin. Delikanlı sevgilisine telefonda diyor ki: - Hayatım pazar günkü randevumuzu erteleyelim. Malum, o gün çok kritik. Beyoğlu, Taksim yasak bölge gibi. Kimse hafta sonu buralara çıkmak, gezmek istemiyor. Sinema ve tiyatro programlarını erteliyor. Cuma gününden beri İstanbul'un yolları tıkalı. Özellikle şehir dışına açılan yollarda trafik kilitlendi. Çünkü, yazlık semtlere hücum var. Bazı işyerleri, personeline çarşamba gününe kadar izin verdi. "İşe gelmeyin" dedi. Panik o kadar büyük ki, eminim makarna ve un stoklayanlar bile vardır. Malum bizim halkımız, havada bulut olsa bile telaşa kapılır. Bir kar tanaciği görse panikler. Böyle bir günde mi sakin kalacak? Makarnasını, çayını, şekerini de çoktan depolamıştır.
Sayın okurum Tüm bu paniğin, telaşın, korkunun nedeni Nato Zirvesi. İstanbul'da yapılacak bu zirve için olağanüstü önlemlerin alınması. Bazı yolların trafiğe kapatılması. Güvenlik önlemlerinin artırılması. Sanki İstanbul işgal altında, şehirde öyle bir hava var. Kimi kaçıyor, kimi tedbir alıyor. Kimi dükkanını, işyerini kapatıyor. Tüm bu olup bitenlere bakınca da insanın içinden, "Biz kim, Nato Zirvesi toplamak kim!" diyesi geliyor. Şehirdeki hayatı alt üst et, insanların huzurunu kaçır, sonra da, "Nato Zirvesi topladım. Tüm büyük liderleri İstanbul'a getirdim" diye övün. Aslında bir şeyi akıl edemediler. Sıkıyönetim ilan edeceklerdi. 3 gün süreyle sokağa çıkma yasağı koyacaklardı. Nasıl oldu da bunu düşünemediler şaşırdım. Hey gözünü sevdiğimin ülkesi, sen nelere kadirmişsin. Kıymetini bilmeyenler utansın!