Kapitalizmin kendi tabiatında zaten vahşet vardı. Vahşi kapitalistler, insanları nesiller boyu günde 16-18 saat karınlarını bile doğru dürüst doyurmadan esir gibi çalıştırdılar, kömür ocaklarında, dokuma tezgahlarında ve derme çatma imalathanelerde... Emperyal güçleri sayesinde dünyanın mazlum halklarının soyulup soğana çevrilmesi de eklendi buna...
***
Daha sonra hümanizma, insan hakları, demokrasinin gelişmesi ve tabii ki sosyalizm gibi bir rakibin başgöstermesi sonucunda, kapitalizm kendisine çeki düzen vermeye başladı. Mecburen, gönüllü olarak değil...
***
Demokrasinin ve insan haklarının hukuk marifetiyle sağlam bir zemine oturtulamadığı ülkelerde ise kapitalizm vahşetini hala devam ettiriyor. Namuslu bir kaç kalem, her fırsatta Türkiye'de neden gerçek bir burjuvasınıfının yaratılamadığını yazıyor. Gerçekbirburjuva sınıfının boy göstermesi ancak vahşikapitalizmintamamenterkedilmesi ile eş zamanlı olmak zorundadır da ondan bu sınıf yaratılamıyor. Gerçek bir burjuva, bildiğimiz aç gözlü, hırsız, düzenbaz, hokkabaz, şikeci kapitalistin, "rafineolmuş" halidir. Rafine olmuştur ki, eskiden kullanılan bütün bu ahlakdışı yollara artık kesinlikle başvurmaz. Tenezzül etmez. Hayatı da, felsefesi de, toplumsal bilinci de, gustoları da değişmiş, gelişmiştir. Vahşi kapitalist faşisttir, burjuva demokrattır.
***
Çevre Bakanı Osman Pepe, "Türkiye'de750bintonkimyasalatıkçıkıyor,bunlarınancak40-50bintonuyasalbirbiçimdesaklanıyor,gerisineoluyorbilinmiyor" derken, işte bu vahşi kapitalizmi tarif ediyor. Tuzla'daki varilleri toprağa gömenler de dahil, bu sınıfa girenlerin bir teki bile evinde değerli tablo biriktiriyorsa, inanın ressamların kemikleri sızlıyordur.