Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 21 Ağustos 2005

Aganta, Burina, Burinata..

İlk gençliğimde benim ve birkaç arkadaşımın ağızlarımızda düşüremediğimiz 3 sözcüktü..
Halikarnas, yani "Bodrum Balıkçısı"nın roman ettiği o 3 kelime:
"Aganta, Burina, Burinata"
Balıkçı'nın aynı adı taşıyan kitabını okuduktan sonra ezber ettik o 3 sözcüğü..
Yelkovan kuşlarının peşi sıra, bütün kaygılardan azade bir aşkın, bir sevginin, bir güzellemenin, yüreklerimizi pır pır ettiren hoşlukların tadına vardığımızda, içimiz yelken açıp rüzgarlara durduğunda, o sözcükleri terennüm ederdik coşkuyla:
"Aganta, Burina, Burinata"
Benim çocukluk yıllarımı, gençliğimi hala ve hala dolu dizgin anımsamalara çalışmalarım hiç boşuna değildir..
Artık düş olan o "Aganta, Burina, Burinata" zamanlar..

Git
gidebildiğin yere..
Dünkü gün, Bodrum'dan üçbeş kelam ettim.. Ama gel gör ki, bu yaz boyunca her zamankince sadece Bodrum vardı gazetelerde, televizyonlarda..
Ama Halikarnas Balıkçısı'ndan, Cevat Şakir'den iki laf bile edilmeden.. O ki:
"O başka insan, hem o günlere değin yazınımızda hiç görülmemiş denizi, deniz insanlarını benzersiz bir şiirsellikle anlatacak bir öykücü, romancı, hem de sonraki yıllarda 'Mavi Hümanizma' diye nitelenecek bir hareketi başlatan bir kültür adamı olacaktır. Onun Anadolu Uygarlığı'na ilişkin görüşleri ve sonraki yıllarda turistik nitelik kazanacak olan 'Mavi Yolculuk' gezileri dolayısıyla Bodrum, uluslararası bir üne kavuşmuştur."
Giritli hemşehrimin baştan aşağıya bir roman olan yaşam öyküsü, yandaki kutuda..
Ama gelin ben size "Aganta, Burina, Burinata"dan bir bölüm aktarayım..
Ve de yelken açıp gidin gidebildiğiniz yerlere.. İçinizdeki sevinçleri çığlıklandırın.. Haydi bre reis, Aganta, Burina, Burinata..

Aganta, Burina, Burinata
'Bana verilen denizci dersleri dolayısıyla laf sırası bulamayan Kasım Efendi, ustamın bana boyuna denizden bahsettiğini, gidip babama fitlemiş. Bir akşam eve dönünce, babamın bir karış surat astığını gördüm. Yutkundu, "Seni mektebe vereceğim" dedi.
Dünya gözüme zindan kesildi. Üçdört gün sonra, topal hocanın mahalle mektebine gidecektim.
Dükkana gittim, son gündü. Ustam selam verdikten sonra, "Mektebe giderken ara sıra dükkana uğra" dedi.
O gün de her gün gibi akşam oldu. Kasım Efendi ile Nüsret Ağa ayrıldılar. Ustamla yalnız kaldık. Ustam bana vermekte olduğu son dersin tamamen tadına varabilmek için, beni, biraz ötemizde sokak köşesindeki Muğlalı aşçı Yaşar'a, bir şişe rakı ve mezelik izmarit balığı almak üzere gönderdi. Aşçı Yaşar; "Bizimle beraber dünyanın böylesinde yaşıyorlar, yazık zavallıcıklara" diyerek, iriliufaklı, kör-topal elli-altmış kadar kedi ve köpek beslediği için, dükkana güç bela girdim. Dükkanının bana göre asıl cazibesi, kurutulup yaldızlanmış ve tavana asılmış, açık kanatlı bir kırlangıç balığı idi.
Yaşar kısa ve şişmandı, yağlı yüzü pırıl pırıl yanardı. Soluk benizli çocuğu, zerzevatı soyar, ateş yakmak, pişirmek ve bulaşık yıkamakta babasına yardım ederdi. İşte o çocuk -Yani Hamdi- bana izmaritlerin en kocamanlarını seçti. Rakıyı ve bir gazete parçasının üzerinde de izmaritleri dükkana getirdim. Ustam, şişenin kıçına avucuyla vurup tapayı attırdı. Karşı karşıya oturduk. Kadehi doldurdu. İçti. Sonra "Bak şimdi, sanki geçmişle gelecek karşı karşıya oturuyoruz" dedi. Başı bir müddet önüne düştü. Sonra kaldırıp "Seren altı makaraları nasıl donatılır?" diye sordu.
Ben, "Çımaları filadur, kasalı tek sapandan, iki makara hamailinin iki tarafına konulur. Seren üzerinden filadura bağı ile bağlanır" diye bir solukta cevap verdim. Halil Usta, "Şaaak" diye avcunu dizine vurdu. "Aç ağzını, yum gözünü" dedi.Mezeliğinden bir kızarmış izmarit verdi. Fakat bütün gayretine rağmen neşelenemiyordu. Bir yorgunluğu, argınlığı vardı. Birkaç kadeh daha içti. Sonra bana "Mesela gemi orsa alabanda edecek, ne gibi emirler verilir ve o emirler verilince neler yapılır? Sırasıyla söyle bakalım" dedi.
O manevranın bir kayıkta yapıldığını görmek sevincinden; ben de, ustam da mahrumduk. Fakat onu sözle haykıra haykıra anlatmanın sevinci vardı ya. Dudaklarımı ıslattım ve hemen anlatmaya başladım. "Alestaaa tira mola" deyince hepimiz, aynı denizciler -"Hepimiz" deyince onların arasına kendimi de kattığım için göğsüm gururla kabardı-, yerlerimize koşar ve hazır ol vaziyetinde alesta dururuz.
"Laçka skuta orsa alabanda" denilince flok skutalarını ve trinket skutalarını koyuveririz. Dümenci de dümeni orsa alabandaya basar. Maestra yelkeninin rüzgarı boşalır. Yelken gök gürültüsü gibi gürleyerek yapraklanır. Kaptan
"Mola kontra, issa punya" emrini verir. Punyaları basar, papfingo burinalarını mola eder, maestra prassiyasını alesta ederiz. O zaman rüzgarn geminin başından gelmeye başlar. Ben bunları sırasıyle söylerken, ustamın yorgunluğu gideriliyor, gözleri vahşi bir tasdik ateşiyle yanmağa başlıyordu.
"Mola burina grandi tira mola maestra!" diye bağrılınca ve biz de söylenenleri yapınca, geminin başı rüzgardan açılmaya başlar. İşte o zaman burinaları, mola trinket yelkenini tumba ederiz.
Bazılarımız, prova serenlerini prassiya tokaya alır. Dümenci dümen yekesini onkaşa getirir. "Aganta skuta flok" denilince flok skutalarını çeker, kasarız. Artık bütün yelkenler rüzgarla dolmuştur. İşte o zaman, son emir, yani "Aganta burina burinata!" kumandası verilir. Kayık şarıl şarıl rüzgarın gözüne işler.
Ben bunu söyleyince, elinde kadeh beklemekte olan Halil Usta, kadehi parlattı. Bana, "Son olarak verilen kumandayı bağıra bağıra tekrar et!" dedi. Ben de ciğerlerimi doldurarak olanca sesimle "Aganta burina burinata!" diye haykırdım. O zaman, pek eski bir denizcilik aleminden hız alan ustam, sanki, beni şanlı bir deniz istikbaline fırlatmak istiyormuş gibi, dağları temellerinden sarsan bir dinamit infilakı şiddetiyle "Aganta burina burinata!" diye gürledi.
Papuççular ve eskiciler sanki birbirine "Aman arkadaşlar durup dinlenmeyelim, çünkü açlık, dağ başında tenha yolcuyu kovalıyan bir kurt gibi peşimize düşmüş bulunuyor. İşte bundan dolayı, biz de koşarcasına habire çalışalım ki, açlık ensemizde yetişip bizi helak edemesin" diyerek, birbirini çabuk olmaya kışkırtıyorlarmış gibi, işlerinin üzerine abanmış acele acele, takır tukur çekiç sallarken, "Aganta burina burinata!" diye kainata meydan okuyan nidamızı duyunca, işlerinin üzerinden doğruldular.
Birdenbire çekiç takırtıları sustu. Hatta halis mulis bir kara adamı olan aşçı Yaşar bile, sesini kapıp koyuverdi ve eskicilerle beraber "Aganta!" diye narayı bastı. Neşenin seslerimize, seslerimizin neşeye verdiği sonsuz hürriyete, muhayyilem hız aldı.
Eski püskü karanlık dükkan "Yallah!" diye sanki yerinden kopup havalandı; bulutlar arasında dolu yelken orsaya fırlayan koca bir kalyon oldu da yelkenlerin gölgesi Yüksek ıssızlıklardaki uçan kartal kanadının gölgesi gibi, buluttan buluta aştı. "Aganta!" emri de -Tıpkı böylece- dükkandan dükkana, insandan insana tekrarlandı.
Bilmiyorduk neden; hepimiz bir kurtuluş hazzı ve hızzı duyduk. Şaka değil, "Aganta burina burinata!" nidası gönülden kopuyordu.'

***

Halikarnas Balıkçısı..

1886 yılında Girit'te doğan ve asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı, Abdülhamid dönemi devlet adamlarından Şakir Paşa'nın oğludur. Çocukluğunun bir bölümünü babasının büyükelçi olarak bulunduğu Atina'da geçirmiştir. İstanbul'da Büyükada Mahalle Mektebi ile Robert Kolej'de okumuş (1904), daha sonra İngiltere'ye giderek Oxford Üniversitesi'nde "Yeni Çağlar Tarihi" üzerine eğitim almıştır (1904). Yurda döndükten sonra, çeşitli dergilerde yazılar yayımlamaya, çeviriler yapmaya başlamıştır. Bu arada Diken, İnci, Resimli Hafta, Resimli Ay, Resimli Gazete gibi dergilere resim, karikatür ve yeni bir tarzla "tezhip"ler de yapmış ve öyküler yazmıştır.
Cevat Şakir'in Resimli Hafta'da yayımlanan "Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler?" başlıklı yazısı (1925) "asker kaçaklarının yargılanmadan kurşuna dizildiklerini" öne sürdüğü gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi'nce sakıncalı görülmüş ve 3 yıl Bodrum'da "kalebentlik" cezasına mahkum edilmiştir (1925).
Cezasının bitiminden sonra Bodrum'da kalan Halikarnas Balıkçısı, 1947 yılında İzmir'e yerleşmiş ve burada gazetecilik ile turist rehberliği yapmıştır. Kendisine 1971 yılında Kültür Bakanlığı'nca Devlet Kültür Armağanı verilen Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1973 yılında İzmir'de hayatını kaybetmiş, vasiyeti üzerine Bodrum'da bir tepeye gömülmüştür.
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Nefesler Nefesler tutuldu
Türk spor tarihinin en büyük organizasyonu Formula 1, saat 15.00'te...
Türk usulü F1 geyikleri
Türk doktor farkı
Huzura balta
ÖSS'de şok sonuç!
Acil kan bir 'tık' ötede
Esrarlı infaz!
SPOR
Başkent'te Başkent'te samba
Siyah-Beyazlılar'ın geçen hafta evinde Denizlispor'u yenmesinde büyük...
Seriye devam
Ustalar bitirdi
Ciddiyet şart
Altıntop planı
Voleybolda şampiyonuz
Türkiye kazandı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Par. Bul. 27 C,Açık 19 C
ANKARA - Fırtına 31 C,Fırtına 15 C
IZMİR - Açık 35 C,Açık 18 C
ANTALYA - Açık 30 C,Açık 21 C
ADANA - Par. Bul. 30 C,Par. Bul. 23 C
EKONOMİ
IMKB E: 28.234,310 D:% 0,84
DOLAR S: 1,375 D:% 0,40
EURO S: 1,672 D:% 0,21
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu