Vah bana, vahlar bana!. Yuf bana, yuflar bana!. Tuh bana, tuhlar bana!. Ula şu ahir ömrümde bir yaz daha geldi ve dahi geçmekte, ben sefil hala sil baştan bir Bodrum'a bile gidemedim.. Dokunmayın, elleşmeyin bana, ağlarım hani.. O yüzden, "Anlatılmasımümkünsüzkederleriçindeyim.." diye bağlasam cümleyi, önce kendime söverim.. Sizin sövgüleriniz bir yana.. Ula Bodrum, ben senin cemayüzevellini, yedi sülaleni, ananı, bacını bilirim.. Hey gidi hey sen! "HalikarnasBalıkçısı" nın "Aganta,Burina,Burinata" sından sonra, Zeki Müren'e takıldın.. Ne idin, ne oldun? Parayı bulunca ne biçim değiştin zilli.. Bir "Veli'ninBarı" ile başladın, şimdi şu hallarına bak.. En son 20 yıl filan olmuştur herhalde.. Örsan Öymen ile karşılaştık orada.. Örsan ki, Kabataş Lisesi'nde aynı sınıfta, aynı yatakhanede, yan yana yataklarda.. Ben dönüp gelmiştim, o Bodrum'da kalıp ölmüştü.. Bodrum'Sünger..'demekti.. Bodrum'a ilk kez 1961'de filan indim sanıyorum.. Birilerine, "BenBodrum'ainiyorum..Birkaçgünsonragörüşürüz.." dediğimde, sanmışlardı ki evin bodrumuna iniyorum, fare kapanları filan kurmaya.. Bodrum, haritalarda filan yoktu daha.. Bir eski sürgün kasabası.. Hani Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir olmasa, üç-beş kişinin bile adını bilemeyeceği bir sürgün yeri.. Bir kayıp ülke Atlantis.. Turunç turunç, portakal portakal, mandalina mandalina kokan bir doğal balıkhane, bir çam ağaçları ülkesi.. Bir sünger tarlası.. Ve o ülkeden, arada bir, güç bela İstanbul'a tedavi görmek için getirilen sünger avcıları.. Felç yemiş, denizin gazabına uğramış gepgenç adamlar.. Onlara, onların geldikleri yerlere, Bodrum'a gitmiştim.. "Bodrum.." dediğin, deniz kıyısında bir büyücek köy.. Orta yerde bir meydan.. Ve olur a birileri gelirse diye bir han.. İskele.. İskelenin çevresinde süngerci motorları.. Bir de o iskele kahvesindekilerin tek eğlencesi, "Stalin" ismi takılmış bir dişi köpek.. Ve sünger avcıları ki, "Stalin.." denilen o köpeğin kıçına mazot döküp, onun acılar içerisinde denize atlamasını seyredip kafa bulan, eğlenen, hep ölüme hazır ve nazır kişiler.. Ben ta o zamanlardan ezber etmişimdir o Rumca süngerci şarkısını: "ÇestiBarbaryanapoğo Çetoforemanavalo Yanaposapohano" Türkçesi mi? "Barbarsahillerinegideceğim Dalgıçelbisemigiyeceğim Denizedalıpölmekiçin" Çok ölürlerdi, çok vurgun yerlerdi o zamanlar Bodrum'un ve o havalinin sünger avcıları.. Onların, sünger avcılarının maceralarını ve de en çok nasıl vurgun yiyip o denizlerin gazabına uğradıklarını yazmıştım uzun uzun.. Bodrum, hepsi hepsi o kadardı.. Bir süngerci köyü ya da kasabası.. Şimdilerde kart ve abazan kediler misali birileri, akılları fikirleri oynaşta ve rezil kahrolası reklamda, şaşkın, düttürük ümmi tazelerle dolu magazin basınının bir yaz boyunca karnını doyurduğu bir yer işte.. Zilli zarifeler, çükün oğlanlar peşinde koşuşturan kameralar, haberler, yazılar.. Kimin eli kimin kıçında hiç belli değil bir yaz karmaşası.. Zinhar ve zinhar Bodrum'un gerçek yaşayanlarından, oranın sevdalılarından, o canibi mesken tutmuş insanından bahsetmiyorum ben.. Katiyen.. Lafım başkalarına.. NTV'de Okan Bayülgen'in o sohbet programını izledim.. Bodrum'dan naklen.. (UlanhaberbültenleribileBodrum'dannaklen..) Okan, orada birtakım eğlence yeri sahipleri ve yetkililerle muhabbette.. Soruyor bir ara, "Buradabeyazkadıntacirliğigibibirşeylervarmı?" kabilinden bir soru.. Ve oturuma katılanların çoğu destekliyorlar, "Evetvar.." diyerekten.. Ve benim takıntım, her yazla birlikte, evlerini terk edip oralara, o Bodrum dahil sahil şeridine kaçan kızlar, oğlanlar.. Ve de PKK, bu gidişler dağa çıkacak adamı zor bulur.. Kürt kökenli gençlerimiz de aynı havalide, anaç İngiliz avratları ile cennetlik olmak için kuyruktalar.. Hemi de hiç ölmeden.. Bodrummuhabbetibittibiter.. Yafu o Bodrum'daki kuru kalabalığın çoğunluğunun ne doğayı, ne maviyi, ne denizi, ne güneşi pek salladıkları filan yok.. Ne yosun, ne narenciye kokusunun, ne de çam rayihasının farkında bile olmayan yığınlar.. Çoğu kuru gürültü, yerliyabancı bir kuru kalabalık.. Çoğu meteliksiz.. Buldukları tapon bir pansiyon odasında, kıç kıça, göt göte, bir sandviçle geçirilen azap günler.. Televizyonların, gazetelerin sundukları düşlerin yorgunları.. Daha çok ham, olmazca düşlerin yorgunları.. Et kokusu alan çok acemi yamyamlar.. Kim ne derse desin, şimdilerde Suudi Arabistan'ın birinci veliahdının bikinili kızlarıyla denizine girdikleri o yeri, ben anılarımda en çok sünger avcılarıyla anımsarım.. Örneğin, bir "FantaçiMustafa" ile.. 1960'lı yılların başlarında, o sünger avcıları ile açık denizlerde dolaşırken anlatmışlardı onu.. "FantaçiMustafa" yı.. Biz Girit kökenli çocukların eskiden bildikleri bir tabirdir.. İskambil destesindeki oğlanlara, yani valelere, "Fantaçi.." derdik.. "Yakışıklı.." anlamında.. Bizim "Vale.." ya da "Oğlan.." dediğimiz o iskambil destesindeki yakışıklı, Yunanca'da ya da Rumca'da "Fantaçi.." dir.. O zamanlar Rumlar, onların süngercileri takmışlar yakışıklılığından ötürü bu "Fantaçi" ismini Mustafa'ya.. "30yaşlarındafilandı.." demişlerdi ve anlatmışlardı: "Gerdeğegirdiğigeceninsabahındasüngereçıkmıştı..Suyunaltında25metredeçalışırken,camkırmış..Yanidalgıçbaşlığındakicam..Bu'Camkırmak..'denilenşey,enbüyükbela..Kurtuluşuyok..Anındafecihaldebirboğulma..Denizonudalgıçelbiseleriiçinde,simsiyahbirhaldevermişgeriye.." Öyküyü ilk dinlediğimde, kendi iç sesimle düşünmüştüm ki: "Aldıklarınıhiçvermezdalgalar.." Ama vermiş deniz, kaskatı, sapsarı, dopdonuk.. Bodrum sıcağında soğuk ölüler.. Ve de böylesine onlarca anlatı.. O yıllarda oralarda kaldığım süreç içinde, bir tatlı anlatı dinleyememiştim.. Sünger peşinde telefe uğrayan o havalinin deniz insanları.. Siz bana boş verin.. Şimdilerde "Bodrum.." denildiğinde, had safhada güya bir eğlenti ve dahi kıçgöbek teşhiratı, bol dedikodu ki, "Kimkimekodu?" muhabbetleri.. İyi ki Ağustos'un eli kulağında, ha gitti, ha gidiyor.. Artık kusturucu hale gelmiş o Bodrum anlatıları bitiyor bildiğim kadarıyla.. Artık ona kaçanların İstanbul'a taşınma zamanları..
***
Şimdi bir Eylül geliyor.. Hüznün ne olduğunu bilen.. Yorgun argın, şehit düşmüş Türk çocuklarının acısını içinde taşıyan, melulmahzun bir Eylül.. Eylül ki, ben gibilere en çok yakışanı.. Mevsimlerin en kral sonbaharları.. En yaprak dökümleri.. Durup durduk yerde en hüzünleri.. Ve hep boynu bükük ölümler.. Yarın, yazıda sözünü ettiğim "Aganta,Burina,Burinata" dan söz ederiz.. Hani Halikarnas Balıkçısı'nın hep dilime pelesenk ettiği o deyişten..