Adı olmayan kadınların düştüğü en büyük tuzak şiddeti kabullenmek....
Milenyum çağında da olsak, global bir dünyada da yaşasak, kadına yönelik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Üstelik kadının ekonomik ve öğretim düzeyi ya da yaşadığı ülke de şiddete maruz kalmasına engel olamıyor. Yapılan araştırmalar; şiddete maruz kalan kadınların yüzde 91'inin bu sorunu çözemediğini gösteriyor. Psikolog Şebnem Turhan'a göre; kadınlara yönelik şiddetin bir kısır döngüye dönüşmesinin en büyük nedeni, kadının bu şiddeti kabullenmesi ve içselleştirmesi... Kadınların bir kısmı şiddeti 'sevgi gösterisi' gibi algılayabiliyor, kimi erkeğin sosyal statüsü nedeniyle sesini çıkarmıyor, hatta bazıları kendini suçlu hissediyor. Kadının şiddeti kabullenmesi de şiddeti olağan hale getiriyor!
Seviyor ki dövüyor! Şiddetin bir 'sevgi göstergesi' olarak algılamasının temelinde; aile modelinin önemli bir etkisi var. İlgi ve sevginin ne olduğu ve nasıl yaşandığının ilk öğrenildiği yer aile... Sevgi ve ilginin göstergesi olarak aile içindeki iletişim rol oynuyor.
Kendisini 'kurban' görüyor Katı aile koşullarında yetişmiş bir kadın; kendisini hayatta iyilikleri hak etmeyen, hak etmek için de belli koşulları yerine getirmesi gereken, birçok acıyı çekmeye mahkum olan, kendisine güveni olmayan bir 'kurban' olarak görmeye başlıyor.
Dövmekten vazgeçer mi? Kadınların bir kısmı kendilerine şiddet uygulayan kişinin bir süre sonra bu davranışından vazgeçeceğine inanıyor. Bu inanç, onların şiddet uygulayan kişiye olan boyun eğme davranışlarını pekiştiriyor. Bazı kadınlar ise yaşadıkları şiddet ve öfkeyi inkar eğilimi taşıyor ve şiddetin kurbanı olmaya devam ediyor.