Ortaokul İngilizcemin yettiği kadarıyla yukarıdaki başlık "Şef çok Kızılderili yok" manasına geliyor. Eloğlu bu lafı pek sever, çok kullanır. Etrafı müdür, amir, şef, idareci, başkan, sorumlu unvanlarıyla saran kalabalığa bakıp ederler bu kelamı. Her konuda, her meslekte, her branşta her an karşılaştığımız bazı durumları anlatmak için daha güzel bir vecize yumurtlanmaz vallahi. Şimdi bu başlığı üstüne alınan, canı sıkılan, kalbi kırılan, tadı kaçan olur diyerekten kendi üzerimden gireyim mevzua. Meslek geçmişimiz Cahit Sıtkı'nın ömür yarısı dediği yaşa erişti şükür. Şarkıdaki gibi "Sesimiz de oldu sessizliğimiz de. Alkışı da gördük ihaneti de".
ÇOK KATLI ÇOOK Bunca geçmiş zaman içinde ısrarla Kızılderili kalmak isteyişim cümle mahallemizin malumudur. Ama "Şartlar gereği yapmalısın" denerek "şef edildiğimiz" vakitler de oldu. Gazetecilik gibi sahraya, sahaya, sokağa, olaya bizzat göz tanıklığı etmenin gücünü, kudretini, keyfini, adrenalini yüksek doz alıp bağımlı olduğumuz bir iştigaldeydik yani. Öyleyse masa başı duruşlar, çoğunun kerameti kendinden menkul pozisyonlar, çok katlı binaların, iri kıyım toplanma masalarının civarında ahkam ziyanlığının çekiciliği ne ola ki? Buna rağmen yine de bir "şıklık" yapıp künyede müdür etti beni sevgili süvarimiz.
AŞLAR KAVRULSUN DİYE I-ıhh demek yakışık almazdı, saygısızlık bize yakışmazdı. Lakin 1 gün 1 saat hatta 1 dakika olsun sıradan ve tekil başına haberciliğin sınırı dışına milim adım atmış mıyım o günden beri, biri çıksın "evet" desin diyebilirse. Kişi kendini bilmek gibi irfan mı olur yahu? Bir bazı adamlar bina dışında, işlerin ortasında olacak. Koşacak, coşacak, arayacak, bulacak, atlayacak, atlatacak, kotaracak gelip mutfak kapısının önüne yığacak. Bazıları da onlardan türlü çeşit lezzetli aşlar kavuracak o kadar.
RACON MU BOZULDU? Velakin aşçı kadrosu kalabalıklaşırken, işin getir götür kısmını yapan taifeler törpülenip, iğdiş edilip, eli, önü, hevesi kesikler ordusu haline getirilirse nasıl kazanılacak "gazetecilik meydan muharebeleri?" Mesleğin erek- hedef noktalarına künye çerçeveleri oturtulursa olur mu hiç? O yüz yıllık "Muhabirin rütbesi olmaz. En kıyak gazeteci muhabir gazetecidir" raconu iplenmez hale gelirse, köşelerden, sitelerden "ben sana bugün de bunu koydum" zevzekliği istidat ve mükemmellik kabul edilirse, kim hep "Kızılderili" kalmak ister ki? Aslında "köşemi" doldurmak için daha fazla yazmam gerekir de hem lafı hem yazıyı kısa kesiyorum bu günlük. Canım ağrıyor çünkü.