Şaşırıyorum! Hayretler içinde kalıyorum! 'Bu kadar da olmaz' diyorum, ama oluyor. Ne mi oluyor! Buyrun öyleyse... Deniz Seki Hanım eşofmanlarını giymiş koşarken, karşıdan hızla koşarak gelen Nazire Şenlendirici Hanım'la çarpışıyor. Her nedense koştukları parkur Hüsnü'nün yanında bitiyor. Hüsnü klarnet çalarak hatunları dinlendiriyor. Doğru mu? Doğru! Hayır! Nazire Hanım ertesi gün çıkıp bunların hepsini yalanlıyor. Hüsnü'den ayrıldıklarına dair çıkan haberleri de Deniz Hanım yalanlıyor. Yani kimi? Magazin basınını... Şafak Sezer sette Cem Özer'le kapışıyor, kafa göz dağılıyor. Doğru mu? Doğru! Hayır! Şafak çıkıp bunların hepsini yalanlıyor. Yani kimi? Magazin basınını... Gülben'in Anadolu Ateşli kocası Mustafa ile ayrılacakları haberleri, magazin sayfalarının manşetini süslüyor. Doğru mu? Doğru! Hayır! Gülben çıkıp hepsini yalanlıyor. Yani kimi? Magazin basınını... İşte bütün bunları okurken bakın aklıma ne geliyor. New York'u ziyarete giden Papa'ya daha uçağın merdivenlerinden inerken bir gazeteci sorar, "New York'ta çalışan genelev kadınlarının sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?" Papa da gayet masumane, "New York'ta genelev var mı ki?" der. Ertesi gün Amerika'daki bütün gazeteler "Papa daha uçağın merdivenlerinden inerken 'New York'ta genelev var mı?' diye sordu" diye manşet atarlar. Veee... Gelelim bize.. Ya bizim magazinci arkadaşlar, Amerikalı meslektaşları gibi soru sordukları ünlünün ağzından çıkan kelimeleri cımbızla seçip yeni bir cümle kuruyorlar, manşet oluyor. Ya da bu ünlülerin tamamı reklamlarını yapmak için bizim magazin sayfalarının manşetlerini kullanıyorlar. Doğru mu? Bu sefer Doğru...