Doğan Güral ve Özgül Güral, 1955 yılında birleştirdikleri yaşamlarını 'dünyanın en güzel' kentinde sürdürüyorlar.
Bir aşk ki tam yarım asırdır sürüyor. Hem de ilk başladıkları günki gibi el ele göz göze. Bu aşkın mekanı da Kuzguncuk İskelesi..
* Sizi 5 yıldır Kuzguncuk İskelesi'nde görüyorum. Aslında gizliden gizliye izliyorum. Birbirinizi yolcu ediyorsunuz erken vapurlarla
Doğan Güral: İkimiz de çalışıyorken birlikte gidiyorduk. Ben bir zaman sonra emekli oldum.
* Ne işle meşguldünüz? D.G.: Parça imalatı... Ustayımdır ben. En yapılmaz denilen parçaları bir eğe bir demir parçasıyla yapabilecek kadar ustayımdır hem de. Ö.G: Piyano da çalar Doğan. Ben de antikacıyımdır. 24 sene antikacılık yaptım Mecidiyeköy'deki Antikacılar Çarşısı'nda. Sonra kapatıp orayı Cihangir'de bir arkadaşımla çalışmaya başladım. Tekstili çok severim. 18. yüzyıl kostümlerinin tamirini ve bakımını yapıyorum hâlâ. İnce işler. Boş duramam ben, bir şeyler yapmam lazım.
MÜTHİŞ YILLAR * Efendim, siz nerede oturuyordunuz daha önce? D.G: Şimdiki Dedeman Oteli'nin karşısındaki Subay Evleri'nde. Çok güzel bir yerdi. Sonra Arnavutköy. O yıllarda çok iyi arkadaşlıklarımız vardı. Zaten Güral hanımla tanışmamız oradadır. Ö.G: Müthiş yıllardı. 1960'lar...
* Nasıl bir Arnavutköy'dü yaşadığınız? Biraz anlatır mısınız? Ö.G: Olağanüstü bir yerdi. D.G.: Bakın; İstanbul'un değil dünyanın en güzel yeriydi Arnavutköy. O ahşap konaklar, evler, o güzel sokaklar... Ve arkadaşlarımız tabii ki... Çok zengin ailelerin çocukları da değildik. Çok şükür fakir de değildik. Kaldı ki; bu kadar mala mülke düşkünlük de yoktu o zamanlar. Memleket gönlü zengin insanların memleketiydi. Kıt kanaat geçiniyordu insanlar ama mutluluk vardı. En ufak bir sıkıntıda kim kime nasıl yardım edecek, onu düşünürdük.
GÜZEL BOĞAZ * Bebek, Arnavutköy, Büyükdere, Sarıyer... Boğaz bir başka güzelmiş... Ö.G.: Çok hoştu evet. D.G.: Nezih insanlardı, nezih. Fakiri de zengini de... Eskiden o yokmuş, bu yokmuş diye anlatılır ya şimdi var ama insanlar mutlu değil işte görüyorsunuz.
* Çok mutsuz insanlar evet. Mahalle dostluğu, arkadaşlık... Ö.G.: Şuradan çıkıyorum yola herkese selam verip 'Günaydın' diyorum ama karşılık alamıyorum.
* Tanıştığınız ana dönelim mi? Evet nerede tanıştınız? Ö.G: Bir yaş günü partisiydi. Ben de, o da başka insanlara ilgi duyuyorduk. D.G.: Evet ve ben Ankara'ya gidip geliyordum o aralar bir başkası için. Dil Tarih'te öğrenciydi.
İLK GÖRÜŞME * Birbirinizi ilk orada mı gördünüz? Ö.G: Bir tanışıklığımız var ama birbirimize alıcı gözle bakmamışız o zamana kadar. Dedim ya başkalarına ilgimiz var. Neyse dansa kaldırdı beyefendi beni. Ama ben kuzeniyle flört etmiştim bir ara. Çok yakışıklı bir kuzeni vardı.. D.G.: Ben de dur durak bilmiyordum. Çok hızlı yaşıyorum o zaman. Yeni tanıştığımız gün başka hayallerin peşindeyim o zaman... Benim dünyamda hiç yok Özgül. Ama tabii sonra...
* Evet sonra... Ö.G.: Sonra bana geldi. Biraz çekinerek geldi ama. D.G.: Ben şöyle bir karekterdeyimdir: Karşımdaki kadın bana açılmadığı müddetçe ben mümkün değil ki bir şey söyleyeyim... Ö.G.: Çok gururlu, çok onurlu bir adamdır Doğan. Şair Nigar Sokak'tı sokağın adı. Sonra tabii ev toplantıları, yaş günleri, partilerin sayısı arttı. Daha doğrusu bizim buluşma anlarımızın sayısı arttı.
HABERLEŞME ZOR * Cep telefonu da yok. Nasıl haberleşiyordunuz? Ö.G.: Arabasıyla az gelip geçmedi penceremin önünden. Bebekler yapar, giysiler dikerdim. Minyatür çalışırdım o zamanlar. Bir de notlar tutardım Doğan için. Çok heyecanlanırdım onu gördüğümde. D.G.: Ah sormayın, haberleşme meseleydi işte.
* Buluşmalarınız nasıl geçiyor peki? Ö.G.: Hep bir başkasından bahsediliyor o buluşmalarda. Bir başka kızdan. Ankara'da o kızla, burada benimle birlikte. D.G.: Ankara'ya gidiyorum ama aklım İstanbul'da Özgül'de. İki gün zor kalıyorum Ankara'da. Özlüyorum Özgül'ü. Buraya gelince Ankara'yı özlüyorum. Arada kaldım bir dönem. Karar veremedim. Ama bir dönem sonra Özgül'den gördüğüm ilgi, alaka... Terazi dengelendi. Bir zaman sonra da İstanbul ağır basmaya başladı.
* Peki aranızda gizli anlaşmalar, işaretler, müzik, mekan var mı? Ö.G.: Islıkla haberleşirdik. O ıslığı duyduğumda anlardım Doğan'ın geldiğini. O sanatla da uğraşır. Sanatla uğraşmak müthiş bir şey. Güzelliği görüyor ona doğru gidiyorsunuz. D.G.: O müzikleri şimdi bile dinliyoruz. Kızım çalıyor piyanoyla. Şu duvarda gördüğünüz yağlıboya resimleri de ben yaptım.
* Güzellik algınız üst düzeyde o zaman... Ö.G.: Evet Doğan'ın güzel kadınlara ilgisi sağlamdır. D.G.: Yahu şimdi 'Güzele bakmıyorum' diyen yalan söyler. Birine bakarsınız, birini beğenirsiniz... Ama aldatmak olmaz. Ben Özgül'e aşık oldum. Sonra yerini daha güçlü bir duygu aldı; sevgi. Bu bağlılığım yıllardır devam ediyor.
* * * Bu bağlılık, bizi her sabah işimiz olsun olmasın iskeleye yolculamayagötürüyor sevgilimizi... D.G.: Evet. Şimdi onu böyle buradan salıp yatmak bana dokunuyor açıkçası. Ve her seferinde iskeleden gönderip tekrar akşam karşılıyorum
* Ben de sizi izliyordum her seferinde Ö.G.: Çok hoş bu. D.G.: Onu ilk tanıdığım yıllardaki sevgisi, bunu gösterme biçimi, bana bağlılığı çok etkiledi beni. Birbirimizden çok şey öğrendik biz.
* Oysa şimdi çok kolay tüketiliyor aşklar Ö.G.: Aman şimdi öyle D.G.: Yahu selam vermeyen insanların yaşadığı bir toplumda aşk nasıl yaşanacak. Herkes kendi şarkısını söylüyor. Nasıl bir bsaşkasını hesap ederek, düşünerek yaşayacak ki Bizim müziğimiz, simenamız, şarkılarımız, şiirlerimiz vardı...