Hıncal Uluç, Pazar günkü yazısında filozofun; "
insan insanın kurdudur" sözünü anımsatıyor ve 'kadın kadının daha fazla kurdu, inanın" diyerek bitiriyor yazısını. Bütün bu filozofik tespitleri ne için yaptığını anlamayanlara çok kısa özetleyeyim; Ece Erken'in şiddete maruz kaldığı için boşanma talebi var ya, hani uçakta dayak yedi yemedi meselesi. Güzel sunucu önce bu iddiaları reddetmiş, şimdi de ayrılma gerekçesi olarak gösteriyormuş. İşte bu mevzuu üzerine yazan kadın gazetecilerin tavrını eleştiriyor Uluç ve kadınların birbirlerine olan duyarsızlıklarından şikayet ediyor.
Mesele kısaca böyle, zaten bizim için önemli olan da Hıncal Uluç'un anlattığı şey değil, olaya bakışı. O bakış var ya,
kadınların daha fazla dayak yemelerine sebep olan bakıştır. Olaya bu tarafından bakma ve kadına uygulanan şiddeti magazinsel bir malzeme haline dönüştürme merakı var ya, nice kadınların bir türlü maruz kaldıkları şiddeti dile getirememelerine sebeptir.
Meseleyi, Ece Erken dayak yemiş mi yememiş mi? Kadın gazeteciler olayın üzerine nasıl atlamış tarafından irdelemeye başladınız mı,
onur kırıcı bir hadiseden, magazin malzemesi çıkararak esası ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
Gerçekten kadına şiddeti insani bir yara olarak görüyorsanız, bunu anlatmanın binlerce şekli var.
Yurdum kadınlarının sadece mankenlerden, türkücülerden, sosyetik güzellerden ibaret olmadığı nı unuttuğunuz an, anlattığınız her şey fantastik öykülerde anlatılanlara benziyor ve eğreti kalıyor. Olayın gerçek hayatla ilişkisi kopuyor.
Oysa
hayatın içinde kadına şiddet, bireyin yaşama hakkını ortadan kaldıran, çok yaygın bir gerçek . Kadınlar dayak yiyorlar, istemedikleri işlerden zorla çalıştırılıyorlar, işyerinde taciz ediliyorlar, tecavüze uğruyorlar, sosyal hayattan bütün bağları inanılmaz bir şiddetin gölgesinde koparılıyor.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi çok sıcak bir kararla, kocanın karısına başını örtmesini için baskı yapmasını, '
sosyal şiddet' sayarak, boşanma sebebi saydı. Gerekçe olarak da, "
Kocanın karısını çağdaş kıyafetlere aykırı giyinmeye zorlamasını" gösterdi.
İlk bakışta kararı alkışlamak geliyor içinizden. Kocası da olsanız kadına, istemediği bir şeyi zorla yaptırmaya hakkınız yok. Buna katılmamanın imkanı var mı? Yaşasın hukuk diyerek havaya kep fırlatmaya hazırlanıyorsunuz ki, kararın gerekçesi çıkıyor karşınıza, hevesiniz kırılıyor.
Yargıtay'dan çıkan karara baktığınız da, kadının sadece çağdışı kıyafetler giymeye zorladığında, hukukun şefkatine mazhar olabileceğini anlıyorsunuz. Alın size yeni bir tanımsız tanımlama.
Taraf tutan bir şiddet muhalifliği kararı.
Evrensel hukuk, çağdaş ülkelerde muhatapları arasında taraf tutmaz. Hele şiddete uğrayan, mağduriyetlerini kendi kudretleriyle ortadan kaldıramayan mağdurlar arasında, hiçbir şekilde negatif ayrımcılığa gitmez.
Herkes
kadına şiddeti, kendi zaviyesinden halletmeye çalışırsa, işler arapsaçına döner. Hıncal Uluç'un; magazinin kadınlarına şiddeti kınayıp, Kilisli kadınların hallerine sağır kalması gibi.