Yakında çekimlerine başlanacak olan 'Yağmurdan Sonra' filminin başrol oyuncuları Serhan Yavuş ve Pelin Batu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik..
Serhan Yavaş (Nuri) * Sizin rolünüz nedir filmde? Ben bu filmde Nuri karakterini canlandırıyorum. Nuri bir siyasi tutuklu. Bir gün Gökçeada'ya düşer ve hikaye başlar. Nuri cezaevi müdürünün karısına aşık olur. Bir aşk filmi belki ama bir kaçış filmi olarak görmek gerekir bu filmi. Nuri'nin siyasi bir mahkum olması filmi doğrudan siyasi bir film yapmaz. Burada Nuri'nin aktarıldığı yarıaçık cezaevinde ne ve nasıl yaşadığıdır önemli olan. Zaten halinden, tavrından, mahkumlarla ilişkisinden duruşu ve dünya görüşü çıkartılabilir. Diyelim ki; sol jargon kullanılıyor ama bu göze sokularak yapılmıyor. Biz onu öykünün tümünden anlıyoruz.
* Sizi en çok ne etkiledi Nuri rolünde? Kızı hasta ve bunu ona söylemiyorlar. Ve son sahne kızının hasta olduğunu öğrendiği sahne ki, beni en çok o etkilemiştir. Bir de etrafına yaptığı iyilikler. Kitaplarını bir çocuğa vermesi... Çok içine kapalı bir çocuk mahkum var. Onunla ilişkisi gerçekten görülmesi gereken düzeyde.
* Siyasi bir mahkumun yaşadıklarını görüyor muyuz? Cezaevi müdürü önce bir sert yapmak durumunda kalıyor ama Nuri'nin çıkışları sonucunda geri adım atıyor. Karısıyla ilişkisi ortaya çıkınca ya da hissedilince de işler değişiyor. Kaldı ki Sumru, yani cezaevi müdürünün karısı o adaya beş numara büyük. Okuyor, araştırıyor ve Nuri aslında kadının zamanında hayran olduğu yazar...
Pelin Batu (Sumru) * Sumru nasıl yer alıyor filmde? Cezaevi müdürünün karısıyım ben. Biraz hapishanede biraz dışarıda. Ama aslında içeridekilerden daha büyük bir mahpushane hayatı yaşıyorum. Biraz bütün kadınları temsil ettiğimi düşünüyorum. Çünkü bilerek ya da bilmeyerek evliliklerinin hapishanesinde yaşıyor kadınlar...
KABINA SIĞMAYAN BİR KADIN * Ada'ya beş numara büyük geliyormuş Sumru... Gökçeada, mekan orası. Evet ada bir şekilde sınırlamaz mı bizi? Ama Sumru zaten fotoğraf çekmeye meraklı, okuyan, çok araştıran bir kadın. Kabına sığmıyor gerçekten. Ve söylendiği gibi Nuri yani Ada'ya gelen siyasi tutuklu yazar, etrafında çok tanınmasa da izlediği sevdiği bir yazar. Mutsuz bir evlilik yaşıyor cezaevi müdürüyle. Çocukları da olmuyor. Evlilik artık çekilmez bir yüktür o kadın için.
* Yani her şey hazır bir aşk için.. Evet bir aşk için her şey hazır havada. Ve kaçınılmaz oluyor aslında. Çünkü o tutuklu yazarı kadın geçmişte tanıyor, biliyor kitaplardan. Görüştüklerinde aralarındaki elektrik de kaçınılmaz oluyor. Ve o aşkı yaşamak o kadın için Ada'dan kaçış demek bir anlamda. Özgürlük serüveni diyelim biz buna. Bir kırılma yaşanıyor o ilişki başladığında.
* Peki siz bu filmi nasıl tanımlarsınız, bütün bir fotoğrafa bakarak? Yalın, sade ve iddiasız bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Herkes kendinden bir parça bulacak bu hikayede. Sıkıştırılmış ve çevrelenmiş insanın kaçış isteğine denk düşecek bir aşkı yaşamak isteği. Dediğim gibi iddiasız, sade ama içinde derin yolculuklar saklı bir öykü bu. Bu tür hikayeleri seviyorum. Direkt söylemese de içinde gizli bir yerlerde duruyor söylemek istediği. İç hesaplaşmalara itiyor insanı...