Behzat Uygur, Takvim aracılığıyla babası Nejat Uygur'a sürpriz yaptı. Hakan Dilek'e konuşan oğul Uygur, hastalıkla mücadele eden babasıyla ilgili düşüncelerini sıraladı ve "Babama hiç mektup yazmamıştım. Bu da benim mektubum olsun" dedi.
***
Babama mektup
Behzat Uygur, babası-ustası Nejat Uygur'un hasta olduğu şu günlerde yine babasıyla ilgili düşüncelerini sıraladı. Usta-çırak, baba-oğuldular, en çok da arkadaştılar....
Nejat Uygur beni gördüğü anda şeyle bir espri patlattı; "Seni değil İngilizce bilen bir imam istiyorum. Çünkü 'I Love You Fenerbahçe!' dedirteceğim!"
Onun bir alt yapısı mutlaka vardır. Mutlaka mizah üretecek bir şey bulur o her durumda. İlk beyin kanaması geçirdiğinde "Beynimde çiçek açtı" dedi. Kalp pili takıldığı zaman "Pilli bebek oldum". Kendisiyle o pozisyonda bile dalga geçmeyi bilen bir insan. Ama şu imam esprisinin altında ne var çıkartamadım...
*
Onlarla hem beraber yaşadık hem anlamaya hem çözmeye çalıştık. Hem onların olduk hem de bu çağın...
Bizim kuşak çok şanslı. Bizden önceki kuşağın güzel taraflarından çok şey aldık. Hayat kavgalarından, hayat görüşünden, bohemliğinden... Ama öbür taraftan da yeni kuşağa ayak uydurmaya çalıştık.
*
İki tarafla da uğraştık yani...
Aynen öyle. Birikimimiz çok iyi oldu. Geleneklerini hâlâ unutmayan bir kuşağız ama aynı zamanda ileriye de bakıyoruz. Tabii herkes için değil bu söylediklerim. Bazı arkadaşlarımız var ki; bugüne uymaya çalışıyorlar ya; gülünç.
*
Ters durumlar ortaya çıkıyor yani. Gülünç değil mi, komik değil... Adap edep meselesi...
Evet, tastamam budur. Bu adabını ve edebini kaybetmeyenler devam ediyor yoluna. Bir tarzımız var bizim. Babadan aileden bir şey bu.
AİLE TERBİYESİ
* Aile terbiyesi mi?
Bu öyle öğretilecek bir şey değil biliyor musunuz? Görerek, kavranacak bir eğitim süreci. Kendiliğinden; anlatılarak da olacak bir şey değil. Babadan anneden gördüğümüzü uyguladık.
*
Ne gördünüz aileden? Mesela babanız ailede başka, tiyatroda başka davranır mıydı?
En zor, en kıt kanaat olduğumuz dönemlerde bile hep eğlendik. Hâlâ eğleniyoruz bak. Ağır hastayken bile neler yapıyor...
*
Babanız nasıl bir profildi sizin için?
İş, baba, patron, sahne arkadaşı... Her şeydi benim için. Düşünün ki; biraz önce evdesiniz, beş dakika sonra kuliste ve sahnede. Babanız üç ayrı yerde ama aynı kimliğiyle. Babanız o sizin. Cibali Karakolu'nun komiseri Cafer Kıskıvrak, biraz sonra bitiyor oyun ve babanız sahneden iniyor. O bıyık yine orada duruyor ama babam olarak bana bir şey söylüyor. Bunun o yaşta bir çocuk için nasıl kavranılacağını siz düşünün... Ama biz kavradık işte. Belki de bunu babamın sayesinde kavradık.
*
Neler yaşadınız sahnede?
Babam olmaz o sahnenin üstündeki adam. O artık rol arkadaşımdır. Ama ustamdır da.
*
Babası aynı zamanda ustası olan bir genç...
Evet. Ben öyleydim işte. Babalıkta da sahnede de ustaydı babam. Hiçbir zaman karşısında ayak ayak üstüne atıp oturmadım. Sigara içmedim. Hasta yatağındayken bile yapmıyoruz bunu. Böyle öğretildi ve bunun daha iyi olduğunu kabul ettik zaten. Daha iyi olan bu evet.
*
Sahnede olmak başka bir zevk olsa gerek...
İnanın çok özlüyorum onun sahnedeki hallerini. Birlikte sahne aldığımız anları çok özlüyorum dahası. Tadından yenmeyecek bir adamdır sahnede.
BABAM USTAMDI
* Hiç tartıştınız mı? Bir gerilim yaşandı mı aranızda?
Bir gün önce aynı sahneyi paylaşmışız ve bir şeyi ekip içinde tartışıyoruz. Bir şey söyledim bana öyle bir baktı ki; "Sen çizmeyi aştın diyordu!" Delikanlılık ya; ağrıma gitti, çıktım dışarı. Oyun zamanı geldi tabii. Ben Sezarius'u babam sadık köpeğim Sefilius'u oynuyor. Çıktım sahneye oynuyorum ve o anda duyduğu pişmanlığı ya da o anın üzerimizde yarattığı etkiyi gidermek için neler yapıyor; nasıl güzel replikler atıyor. Anlıyorum bakışlarından. Neyse; bitti oyun ve araçla evlere dağıtılıyoruz. Tam bütün arkadaşlara 'iyi akşamlar' deyip otobüsten ineceğim göz göze geldik ve bir kucaklaştık ki; aklımdadır hâlâ.
*
Hatalı olduğu için mi yaptı böyle yoksa...
Bakın babamın en güzel yanlarından biri de hatalı olduğunu anladığı anda özür dilemesidir. Yaşının büyük olması, babam olması falan onun için fark etmez. Onu düşünmez o. Bir tek düşüncesi vardır; kırdığı insanı onore etmek. Bunun için kendi içinde hesaplaşır ve sahne üzerinde ya da başka bir biçimde hesaplaşır.
*
Hep mi böyleydi?
Hep böyleydi... O sahnede ben anladım onu; 'Uzatma artık tamam işte' diyordu. Baba-oğul ve usta-çırak ilişkisini yaşadım ben Nejat Uygur'la. Babamı, onunla aynı sahnede olmayı, küçüklüğümde o turnelerde babamla birlikte olmayı, arkadaşlarıyla birlikte olmayı çok özlüyorum; başka türlü insanlardı onlar. Bu insanlardan çok az kaldı.
O GÜZEL İNSANLAR
* Başka türlü insanlar?
Bakın bugün onlarla paylaştığım şeyler hayrete düşürüyor beni.
*
Erol Günaydın, "O insanlar şimdi çok uzaklara gittiler!" diyor...
Evet. Aynen öyle oldu. Demeye dilim varmıyor ama o iyi insanlar o güzel atlara binip... Babama mektup yazmadım hayatım boyunca. Bu yaptığımız ona mektubum olsun.