İlişkiler de insanlar gibi doğar, büyür, gelişir, yaşlanır ve ölür. Bireylerin farklı kişilik özellikleri ilişkilerin doğumunu farklı biçimlerde etkilerken, gidişat ve sonlanma da aynı biçimde farklı farklı etkilenir.

MACERAYA ATILMAK
Sessiz, gözlemci, kabullenici bir bireyin ilişkiye katkısı ile hareketli, mücadeleci ve alttan alan bir başkasının etkisi arasında fark vardır. Her ne kadar kişiler kendilerine benzer özelliklere sahip, ortak paylaşımlarının fazla olduğu insanlarla ilişkiyi yürütmeyi tercih etseler de farklılıklar ve farklılaşmayı cazip bulurlar. Karşılarındakinin beklenmedik(!) davranışlarını, yaşam maceraları içerisinde yeni keyif araçları olarak görürler.

YÜZLEŞMEK...
Başlarda ilişkiye dinamizm katan bu kişisel farklılıklar, zamanın geçmesi ve kişilerdeki heyecanın azalmasıyla, kişilerde yol ayrılığını sorgulatmaya başlarlar. Uzun birlikteliklerin bile "Biz birbirimize uygun değildik, dünyalarımız çok farklıydı" cümleleriyle sonlanması hiç de az değildir. Aslında değişiklik ilişkide değil insanların düşüncelerinde gerçekleşir. Önceleri yaşanan aşk duygusu, tüm pozitifliğiyle düşünceleri ve davranışları etkiler. Etrafa aşk gözlüklerinin ardından bakan bir insan tüm dünyayı güzellikleriyle görme eğilimindedir. Bu olumlu ruh hali içerisinde etrafına hep yapıcı davranır. Zamanın geçmesiyle beraber, çift olumlayamadıkları gerçeklerle yüz yüze gelir. Aslında kendilerini rahatsız eden farklılıklar değil, süreç içerisinde ihtiyaç duydukları heyecanın yavaş yavaş yatışmasıdır. Heyecan ve olumlu duygular, kişilerin kendilerine, ilişkilerine ve geleceğe dair kaygılarıyla yer değiştirir. Olumsuz duygular, olumsuz düşüncelere, onlar da olumsuz davranışlara yol açar. İster flört ilişkisinde, ister evlilikte, çiftler ilişkilerinin kendi kontrollerinde olduğunu görmeli ve kendilerini olumluya programlamalıdırlar. Olumlu tavır takınmak, olumlu davranmak, iletişim kanallarını açar ve bu sorun çözmede etkili bir yoldur.