1920 yılının 5 Mart'ında 'Hilal-i Ahdar' isimli cemiyet; sigara, alkol ve uyuşturucuyla mücadele etsin diye kuruldu.
Malum, Mayıs'ta tiryakilerin canını sıkacak sigara yasakları ile ilgili uygulama başlıyor. Sigara içenlere cezalar artırılıyor, kapsam genişletiliyor. Yasa normal seyrinde uygulamaya konulursa, tiryakiler neredeyse evlerinde bile sigaralarından derin bir nefes çekemez olacaklar. "Sigaramın dumanı yoktur aman yarin imanı" şarkısının dumanlı kısmı elimizden uçuyor anlayacağınız. Çok da iyi oluyor. Her türlü hastalık riskini yüzlerce kat artıran sigaradan milleti kurtarmanın demokratik yollarını bulmak mümkün değil. Ricayla minnetle olmayacağına göre, alınması gereken tedbirdi, alındı. Hayırlı olsun.
HENÜZ TREN KAÇMADI Ben işin burasında değilim. Duman tarafı adeta 'baskın basanındır' mantığıyla halledilmeye çalışılıyor. Ülkemizin, dünyada olduğu gibi birinci dereceden tehlike sinyalleri vermese de, uyuşturucuyla mücadele konusunda yetersiz kaldığı inkar edilemez. Özellikle gençler, uyuşturucu denilen bela konusunda inanılmaz savunmasızlar. Kimse işin ilerisini düşünerek ayakları yere basan projeler üretmiyor.
Elbette kanunlar var. Ancak mesele içeni, müptela olanı yakalamak değil, önleyici bilgilendirmelerle bu tuzaktan insanımızı korumak olmalı. Bu sorumluluk tamamıyla Türk aile yapısının sırtına bırakılmış durumda. O beğenmediğimiz, nineli-dedeli, anneli-babalı birbirine tutkun kalabalık aile yapımız var ya, o olmasa bizim çocukların önemli bir kısmı, aynen Avrupa'dakiler gibi, zehirli şırıngaların içinden sızan ölümün pençesinde debelenip duruyor olacaklardı. Bu konuda geç kalındı fakat tren kaçmadı, devletin artık bu işi gerçek tehlike kapsamında görüp, ona göre çalışması gerekir.
İNANILMAZ DİRENÇ... Benim asıl anlamadığım içki konusunda gösterilen hoşgörü. Son yıllarda içki konusunda kimsenin uyarıda bulunmak cesaretini gösteremediğini şaşkınlıkla izliyorum. Adeta içkiyi ağzına alan yanıyor! İşlerine gelen kadar çağdaşlığı savunan kesimin, bu konuda gösterdiği direnç inanılmaz. Belediyelerin kırmızı çizgilerle alkol alınacak yerleri belirlemekten nasıl vazgeçirildiklerine tanık olduk. Halka açık yerlerde ellerinde şişelerle etrafa dehşet saçanlara, rica yoluyla bile müdahale edilmeyeceğini, yaşadığımız deneyimler bize gösterdi. İçki ikramında yetersizlik görülen devlet resepsiyonlarından sonra kopartılan tantanayı hatırlatmaya bile gerek yok.
YEŞİLAY NEDEN SUSAR? Adeta birileri, 'içkiye karşı olmak laik düzeni yıkmak demektir' demeye getiriyor. İnanılmaz ama 'böyle saçmalık olmaz' diyenlerin de sesleri pek cılız kalıyor. Oysa laikliği şişenin dibinde arayanlara birilerinin çıkıp, alkolün; 'karaciğere, böbreklere, mideye, bağırsaklara ve özellikle akla zararı var ey kafası karışık efendiler' demesi gerekmiyor mu? Rakı için 'milli içki' diyenlere, 'böyle zararlı şeylerin millisi olmaz' denmemeli mi?
Denmeli de, bunu en başta 'Hilal-i Ahdar'ın, yani Yeşilay'ın söylemesi gerekmiyor mu?