Hepimiz TV dizilerini izliyoruz, ışığa bakıyoruz. Peki o ışığın ardında ne dramlar, ne riskler yaşanıyor. Buyurun, okuyun....
10 Nisan 2008 tarihinde, günlük gazetelerin internet sitelerinde "son dakika" olarak geçti bir haber: Afyonkarahisar'da çekim ve figüran seçme hazırlıkları devam eden A.R.O.G. filminin setinde bekçilik yapan Ramazan Acar, ısınmak için yaktığı ateşin dumanından zehirlenerek hayatını kaybetti. Aslında işin görünen yüzüymüş haberdeki. Bir de televizyon dizilerinin görünmeyen yüzü var ki onu da içinde yer alanlarla konuştuk. Ve anladık ki biz ışığa bakıyormuşuz. Peki o ışığın ardındakiler?
M. Ziya Ülkenciler Sanat Yönetmeni 'Taşeron belası bu sektörde de çok can acıtıyor' Dizide kimin ne kazandığını bilmelerine rağmen kendi haklarını koruyamıyor ekipler. Bölüm başına yapımcıya ne kadar ödendiğini biliyor musunuz? Diziye göre değişir ama ortalama, şu anda izlenen dizilerde, 200 küsur milyarların üzerinde dolaşıyor. Ve yeni bir sistem var şimdi. Taşeron sistemi. Reklamı konuşmuyorum zaten. Onlar apayrı.
Ersin Kutluhan / Sanat Yönetmeni Profesyonel olarak çekilen her işin belkemiğini yönetmen, görüntü yönetmeni ve sanat yönetmeninin oluşturması gerekirken, sektörümüzde çoğu zaman sanat yönetmenine sadece "aksesuar da temin eden çevre düzenlemecisi" sıfatıyla bakılmakta.
Didem Aşık / Kostüm sorumlusu Bu çalışma temposundan, ne kadar verimli olabiliyoruz, ne kadar başarılı bir iş çıkartabiliyoruz, bu da soru işaret tabii. Çalışmaya ilk başladığımızda sigortamın ne zaman yapılacağını sorduğumda "Çok zor" demişlerdi. Çünkü bu sektörde insanlar yıllarca bir güvenceleri olmadan çalışmışlar yine aynı şartlarda. Ama şimdilerde bütün şirketler SSK'lı yapıyor çalışanlarını, daha az gün göstererek daha az prim vererek tabii ki...
Nilay Bayram / Yönetmen yardımcısı Tamam her an işsiz kalma stresi, genç yaşta beliren meslek hastalıkları, uzun süreli işsizlikler, yarınını asla öngörememe gibi dertlerimiz var ama olsun... Ha bir de iş kazası riskinin en fazla olduğu iş kollarından biri durumundayız, onu da ekleyelim. 20 saat çalıştıktan sonra insanlık hali işte, algılarımız zayıflayabiliyor, mesela ışık ayağını iyi sıkmabiliyorsunuz, o sırada oradan geçen bir arkadaşınızın başına 20 kiloluk bir ışık düşebiliyor ya da içi dolu bir tabancayı biri elinize yalnışlıkla tutuşturabiliyor, araba çekimi yapılan sahnede kaza geçirip ölebiliyorsunuz! Ne yapalım bunlar da işin tuzu biberi değil mi? Nasıl, ağır mı geldi? Pek insanca da değil sanki. Sinema ve TV büyülü olmaktan çok uzak değil mi?