'Merkez'in binası
Merkez Bankası'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınma olayı, Başbakan'ın 'taşınacak' demesinden sonra, bir süredir gündeme gelmez oldu. Ama duyumlarımıza göre işin peşi bırakılmamış. Taşınma 4-5 yılı bulacağından, şimdilik izlemeye geçilmiş. "Nasıl olsa süre var; kim öle, kim kala" diye düşünülüyormuş. Konunun takipçileri de ATO Başkanı Sinan Aygün, ASO Başkanı Nurettin Özdebir, TMB Başkanı Erdal Eren olmakta. Durum böyle seyrediyor ama öte yandan da, taşınma gerçekleşince bankanın Ulus'taki görkemli ve Cumhuriyet'le aynı yaştaki, taş binasının şimdiden taliplileri artmaktadır. Bu aşamada Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi 'bize verilmelidir' demekte. Sebebini de Dekan Korkmaz Alemdar, "Anadolu Ajansı ilk kurulduğunda şimdiki Merkez Bankası'nın arkasındaki taş binada çalışıyordu. Sonra bu bina yıkıldı ve yerine MB'nin ek binası yapıldı. Demek ki, bina boşalırsa gazeteci yetiştiren bir ilim yuvası olarak bize verilmesi doğru ve şık olur" diye açıklıyor. Ama bu konuda AA Genel Müdürlüğü de, "Bana verilsin" deme hakkına sahip. Hadi hayırlısı; süreç uzun daha çok talibi çıkar.
TürkiyeveAB Avrupa Birliği üyeleri ve özellikle Fransa, Belçika, Hollanda ve Almanya yıllardır yarım ağızla "Türkiye AB üyesi olacak" derken, son 2-3 yıldır "Türkiye'nin üye olması zor. Aramızda pek çok konuda doku uyuşmazlığı var" demekte. Yani, bahane üstüne bahane yaratıyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Alman şansölyesi Merkel sıra başı olmakta. Ancak Türkiye'yi iyi tanıyanların görüşü ve beklentileri böyle değil. Örneğin, Alman tarihçi Dr. Udo Witzens, geçenlerde Bavyera Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü'nde bir konferans verdi. Konu "Avrupa perspektifinde Türkiye-AB ilişkilerinin değerlendirilmesi" oldu. Dr. Witzens, konuşmasında Türkiye'nin AB'ye, AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu bir kez daha vurguladı. Yeni bir tarif değil. Ama devamında farklı bir söz etti.
Birileriolayıyinekaşıyor "AB'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı, Türkiye'nin AB'ye olan ihtiyacından daha büyüktür. Bu gerçeği hepimizin bilmesi ve kabul etmesi gerekir" dedi. Bu husus AB ülkelerinde son zamanlarda yayılıyor. Özellikle aydın kesimde önemli bir taraftar kitlesi yaratıyor. Ama, bir taraftan da "Türk düşmanlığı" işleniyor. Bu nefret, Almanya, Hollanda, Avusturya ve Belçika halklarında ivme kazanıyor. Birileri yine olayı kaşımaya başladı. Ne zaman lehimize gelişme olsa, perde arkasından ortalık karıştırılır. Bu defa da aynı senaryo yaşatılmak isteniyor. Ama bizim tarafımızdan da kayda değer bir önlem alınamadığı da görülüyor. İç politikadan zaman ayırıp AB'ye göz atmamızda fayda var.