Cepheler alınmış, düşman denize dökülmüştü. Ve halk bağımsızlık meşalesini yakmıştı Gazi Paşa, 1923'ün 28 Ekim'i 29 Ekim'e bağlayan gecesinde özgürlüğün adını koydu.
Gazi, eski Çankaya Köşkü'nde, o sırada kendi özel kaleminde çalışmakta olan Hasan Rıza Soyak'ı bir kenara çekti. Gök mavisi gözlerinin bütün derinliğiyle, Hasan Rıza'nın gözlerinin içine baka baka, yeleğinin cebinden çıkardığı küçük bir kağıdı uzattı. Sonra, kimsenin kendisini duymasını istemeyen bir sesle ona, şu emri verdi: "Bu kağıtları al, müsvedde halindeler... Onları beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır, dikkat et. Okuyamadığın veya anlayamadığın bir yer olursa beni buraya çağır, sorarsın. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz. Amirlerine dahi bahsetmene lüzum yoktur!"
İLK HASAN RIZA OKUDU Gazi yanından ayrıldıktan sonra Hasan Rıza Soyak, çok defa kullandığı küçük not defterinden koparılmış olan bu sayfaların üzerine olanca dikkatini toplayıp okumaya başladı. Hayatı süresince hiçbir zaman bir halvet ve heyecan duyuyordu. Gerçekten de bu notlar, gelecekteki Türk toplumunun siyasi ve sosyal yaşayışına, akla gelmedik bir veçhe vermekteydi. Hasan Rıza, Gazi'nin bizzat kaleminden çıkmış satırları taşıyan sayfaları, 1921 yılı Ocak ayında kabul edilmiş olan Anayasa'nın, devlet şekline ait maddelerini değiştiren ve devlete 'Cumhuriyet' şeklini verdiren bir tasarı olduğunu anlamakta gecikmedi. Bunlar temiz edilirken, Gazi bizzat gelip, yazılanları okuyor, kelimelerin bile yerlerini kontrol ediyordu. Büyük bir dikkatle hazırlanan yazı bittiği zaman, ilk maddeler de bütün mana açıklığıyla meydana çıkmıştı: "Türkiye Devleti'nin şekli, hükümeti, cumhuriyettir!" "Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur; Meclis, hükümetin inkısan ettiği idari şubeleri, icra vekilleri vasıtası ile idare eder." Bu ve bundan sonra gelen diğer maddeleri de, dikkatle okutup, ilk Anayasa projesini tamamlayan Gazi, evdeki metni tekrar Hasan Rıza'ya uzattı: "Şimdi bunu al, adliye vekili Seyit Bey'e götür, yarına kadar bunları okusun; Cumhuriyet ve halk hakimiyeti mefhumlariyle, umumi hukuk kaideleri bakımından tetkik etsin ve mütalaalarını bildirsin. Meselesinin şimdilik üçümüz arasında kalmasını arzu ettiğimiz de söylersin..." O devrin adliye vekili Seyit Bey, gerçekten dürüst, hukuk fakültesinde binlerce talebe yetiştirmiş bir müderris, iyi bir hukukçu ve meşrutiyet devrinde İzmir'i şerefle temsil etmiş bir ittihatçı mebusu idi. Ertesi günü oldu. Seyit Bey, Hasan Rıza'ya müsveddeleri geri verirken şöyle dedi: "Pek mükemmel... Esaslarda mütabıkım. Tashih haddim değildir. Yalnız birkaç noktada emirlerine uyarak mütalaalarımı arz ettim." 28 Ekim 1923 Pazar günü gecesi, Gazi, Çankaya Köşkü'nde, bir kısım yakınlarını ve savaş arkadaşlarını önemli bir toplantıya çağırdı. Kesin kararını da, o toplantının başında şöylece açıkladı: "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz."
Atatürk antatıyor: Cumhuriyet'in ilanı kararını nerede ve kimlere söyledim? BÜYÜK NUTUK'TAN
Gece olmuştu. Çankaya'ya gitmek üzere, Meclis binasını terk ederken, koridorlarda bana intizar etmekte olan, Kemalettin Sami ve Halit Paşalara tesadüf ettim. Ali Fuat Paşa, Ankara'dan hareket ederken bunların Ankara'ya muvasalat eylediklerini o günkü gazetede, "Bir teşyi ve bir istikbal" serlevası altında okumuştum. Henüz kendileri ile görüşmemiştim. Benimle mülakat için geç vakte kadar orada intizarda bulunduklarını anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini Müdafaai Milliye Vekili Kazım Paşa vasıtasıyla tebliğ ettim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle beraber gelmelerini söyledim. Çankaya'ya gittiğim zaman orada beni görmek üzere gelmiş, Rize Mebusu Fuat, Afyonkarahisar Mebusu Ruşen Eşref Beyler'e tesadüf ettim. Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek esnasında; 'Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz' dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, sureti hareket hakkında, kısa bir program tespit ve arkadaşları tavzif ettim. Tespit ettiğim program ve verdiğim talimatın tatbikatını göreceksiniz! Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davete ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların zaten ve tabiaten benimle bu hususta, hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Halbuki, o esnada Ankara'da bulunmayan bazı zevat, salahiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden rey ve muvafakatleri alınmadan, Cumhuriyet'in ilan edilmiş olmasını vesilei iğbirar ve iftirak eddettiler. O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden beni terk ettiler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya'da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun layihası müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 kanunusani 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun şekli devleti tespit eden maddelerini şu suretle tadil etmiştim. Birinci maddenin nihayetine "Türkiye Devleti'nin şekli hükümeti, Cumhuriyet'tir" cümlesini ilave ettim.