'Yaprak Dökümü'nün ele avuca sığmayan kızı Necla rolüyle dikkat çeken Fahriye Evcen, Almanya'dan Türkiye'de tatile geldiğinde keşfedilmiş. Türkiye'ye alışmakta zorlanan Fahriye, 'Cennet' adlı sinema filmine hazırlanıyor....
Sevilen dizi 'Yaprak Dökümü'ndeki Necla rolüyle gönülleri fetheden Fahriye Evcen'in oyunculuğa başlama hikayesi oldukça ilginç. Almanya'da doğan ve büyüyen Fahriye, 2005'te yaz tatili için Türkiye'ye gelmiş ve Oya Aydoğan'la tanışmış. Aydoğan da onu televizyon dünyasıyla tanıştırmış. Bunun üzerine Fahriye Evcen, Düsseldorf Heinrich-Heine Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ndeki kaydını dondurmuş ve annesiyle İstanbul'a gelmiş. Tesadüfler sonucunda dizi oyuncusu olan Evcen, özel hayatını ve hayallerini Cosmopolitan dergisine anlattı.
* Almanya'da nerede yaşıyordun? Oradaki hayatını özlüyor musun? Solingen'de yaşıyorum. Orası Duesseldorf ve Köln'e 30'ar dakika mesafede küçük bir şehir. Solingen'in en çok küçük, otantik İtalyan ice-cafe'lerini, güler yüzlü garsonlarını ve İtalyan dondurmasını özlüyorum.
HEM TÜRKÜM HEM ALMAN
* Almanya senin için ne ifade ediyor? Almanya, diliyle ve kültürüyle büyüdüğüm ülke. Orada dünyaya geldiğim için çok şanslıyım. Bir ülkede oraya ait olmayan bir kimlikle dünyaya gelmek bence çok avantajlı. Çünkü iki dünyanın ortasına doğuyorsun ve yetişirken her iki tarafın politik, sosyal ve kültürel faktörlerinden kendine cazip geleni seçme şansın oluyor. İki kültürün doğrularını bir araya getirip, hem Türk hem de Alman olabilmeyi seviyorum.
* İstanbul'da yalnız mı yaşıyorsun? Annemle yaşıyorum. Ama o her zaman yanımda olamıyor. Almanya- Türkiye arası sürekli gidip geliyor.
* Türkiye'de yaşamaya adapte olabildin mi? İlk geldiğim dönem her şeyi çok yadırgadım. Burada insanlar çok yakın davranıyor, ama tam olarak nedenini çözemiyorsun. Almanya'daki hayatımdan alışmış olduğum bir düzen ve disiplin vardı. Burada ise ikisinden de eser yoktu. Beni en çok korkutan bu oldu. Çünkü plansız ve programsız yaşayamayan biriyim. İKİ GÜN BEKLEMEM
* Ne tip yaklaşımlar sizi bu kadar huzursuz etti? Mesela gözlemlediğim bir şey vardı; birçok insan başkalarının işlerine karışıp, bu işleri halletme çabasında. İnsanların birçoğu karşısındakine bir iyilik yapıyor, çünkü kendini iyilik yapmak zorunda hissediyor. Yarın da onun diğerine işi düşecek ya da sadece sevdiği için ona torpil geçiyor. Bu tip ilişkileri hiçbir şekilde kabul edemedim ve hâlâ karşılaştığımda garipseyerek bakıyorum. Başlarda aklımı karıştırmadı değil, geri dönmeyi çok düşündüm; ama bu sorunu zamanla aştım.
* Hayat felsefen nedir? 'Carpe diem' yani 'Günü yaşa'. Bugünkü isteğini, hatta düşünceni bile yarına saklamak; iki gün sonrası için büyük kayıp olabiliyor. Her günü maksimum şekilde kullanmalı bir insan. Bu yüzden eğer yapmak istediğim yeni şeyler varsa bunları mutlaka geciktirmeden yapmayı düzen haline getirdim. Bu bakış açısının faydalarını görüyorum.
ŞİZOFRENİK BİR DURUM
* Oyunculuk sana neler hissettiriyor? Bence oyunculuğun en keyifli yanı kendinde yeni yönler keşfetmek ve bunu izleyiciye sunmak. Normal hayatta cesaret edemeyeceğin şeyleri yapmak ya da gerçekte asla davranamayacağın bir şekilde davranmak, bence anormal bir durum aslında... Oyuncuyken hayal dünyasında var olabiliyorsun, bu olağanüstü bir şey. Aslında biraz da şizofrenik bir durum olduğu söylenebilir.
* Kendinde en çok sevdiğin ve sevmediğin özelliklerin neler? Kendimde en çok sevdiğim özelliğim, insanlardan ve onların düşüncelerinden bağımsız yaşayabilmem. Kendimde yenmek istediğim bir özelliğim, çok şeyi bir arada yapma çabam. Yaparken fark etmesem de hayatla ilgili bu telaşımın bazen beni yorduğunu hissediyorum.
İSPANYA AŞIĞI...
* Gördüklerin arasında en çok etkilendiğin ülke hangisi? İspanya. Kültürlerini, yemeklerini, konuşmalarını, her şeylerini çok seviyorum. Bence İspanya, bütün güzellikleri bir araya toplamış bir ülke. İnsanları çok pozitif, güler yüzlü, anlayışlı ve sosyal. En önemlisi kendi kendine yetebilen bir toplum. Gelecekte İspanya'da yaşamayı düşünebilirim.
* Okuldayken en çok sevdiğin ders neydi? Felsefe. İnsanlar felsefeye karşı biraz önyargılı... Felsefe, sanki ne sosyal ne de iş hayatında bir işe yaramayan, insanların sadece bilmişlik taslayabileceği, boş bir dal muamelesi görüyor. Bana göre felsefe; insanın düşünce ve fikir üretme kabiliyetini tetikleyen ve algısını genişleten bir dal.
* Yeni projelerinden bahseder misin? Şu sıralar 'Cennet' adlı sinema filmi için hazırlanıyorum. Biray Dalkıran'ın yönetiminde Mehmet Birkiye, Engin Altan Düzyatan ve Zeynep Pabuçcuoğlu gibi isimlerle çalışacağım. Bu benim ilk sinema filmim olacak ve bu yüzden müthiş heyecanlıyım. Sinema filmimi çok aceleye getirmek istemedim. Çünkü hedefim ilk adımı doğru atmak. Senaryoyu okuduğumda çok inandım. En önemlisi oynayacağım karakteri çok benimsedim. Çünkü olağandışı ve tuhaf bir karakter. Filmin Aralık ayından vizyona girmesi planlanıyor.