DİNÇ Bilgin, medyaya yansıyan belgelerle ilgili yazılı açıklama yaptı. Belgelerin gerçeği yansıtmadığını söyledi. "Ne ben ne de oğlum, böyle bir belgeyi imzalamadık" dedi...
***
Bilgin: Biz böyle bir belge imzalamadık
Dinç Bilgin, Turgay Ciner tarafından İstanbul 6. İdare Mahkemesi'ne verilen belgenin gerçeği yansıtmadığını iddia etti.
Turgay Ciner tarafından salı günü İstanbul 6. İdare Mahkemesi'ne verilen ve bazı internet siteleri ile bazı gazetelerde yer alan haberlerle ilgili olarak Dinç Bilgin, kamuoyuna bir açıklama yaptı. Bilgin'in açıklamasında şu ifadelere yer verildi: "Öncelikle kesin olarak belirtmem gerekir ki, sözü edilen belge gerçeği yansıtmamaktadır. Ne ben ne de oğlum Önay Bilgin böyle bir belgeyi imzalamadık. Bu nedenle Turgay Ciner ve avukatları tarafından İstanbul 6. İdare Mahkemesi Sayın Başkanlığı'na verilen belge ve belgeyi düzenleyenlerle ilgili olarak sahte belge düzenlemek ve söz konusu sahte belgeyi mahkemeyi aleyhime olumsuz etkilemek amaçlı yayınlayan medya kuruluşları için de yargıyı etkilemeye çalıştıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu vesileyle kamuoyunu da Turgay Ciner'le ilişkilerim ve gelişen olaylarla ilgili bilgilendirmek istiyorum. Türkiye'nin büyük bir ekonomik krize girdiği 2000 yılının son çeyreğinde pek çok banka gibi Etibank da büyük bir kriz yaşadı. Bu olağanüstü sıkıntılı dönemde Turgay Ciner kendisine Etibank'tan kredi verilmesi durumunda Medya Grubu'na ortak olabileceğini ve ayrıca kendi ekonomik kaynaklarından yapacağı katkıyla hem Medya Grubu'nun, hem de bankanın sıkıntılarını atlatabileceği önerisinde bulunmuş, bu da tarafımızdan benimsenince Turgay Ciner adı benimle ve grubumuzla birlikte anılır olmuştur. Turgay Ciner, Etibank'tan 42 milyon dolar kredi kullanarak yönetim kurulu başkanı olduğum medya grubu şirketlerinde başkan vekili sıfatıyla benimle eşit oranda hissedar olmuştur. Ancak bu ortaklığın tesisinden kısa bir süre sonra BDDK, 27 Ekim 2000 tarihinde Etibank'a el koymuş ve dolayısıyla Turgay Ciner de Bankalar Yasası uyarınca benimle birlikte Etibank'a borçlu şirketlerin hakim ortağı sıfatıyla aynı sorumluluk altına girmiştir. Her ne hikmetse Etibank'la ilgili soruşturmada benim için dava açılırken, bankaya en borçlu durumdaki medya şirketinin diğer ortağı Turgay Ciner hakkında dava açılmamıştır. Bu dönemde benim için iki önemli konu ortaya çıkmıştır: Birincisi medya şirketimizin faaliyetini sürdürebilmesi, ikincisi ise Etibank nedeniyle muhatap olduğum ceza ve hukuk davalarında savunmaların yapılabilmesi. Bütün bunlar yaşanırken, Medya Grubu'nun da hukuken korunması yönünden Turgay Ciner'in ve benim avukatlığımı ve danışmanlığımı üstlenmiş olan Avukat Mehmet Kenan Tekdağ'ın tavsiyeleri doğrultusunda Turgay Ciner adının Bilgin Ailesi ve grubuyla anılmamasına karar verilmiştir. O dönemde de şimdi de Etibank'a olan borçlarını kolaylıkla ödeyebilecek durumda olan medya grubunun, çalışanlarının ve ailemin geleceğini düşünerek ve bu imkanların kullanılması amacıyla Turgay Ciner ile aramızda yüzde 50 oranında ortaklığı içeren bir inanç sözleşmesi düzenledik. Böylece zaten ortak olduğumuz medya şirketlerimiz bundan böyle Merkez adıyla faaliyetlerini sürdürecek, kamuya TMSF'ye ve üçüncü şahıslara borçlar ödenecek, hukuk giderleri karşılanacak ve Turgay Ciner'in Etibank'tan aldığı krediden kaynaklanan ve benim de dolaylı borcum haline gelen Park Grubu kredisi kapanacaktı. Nitekim yapılan hesaplar doğru çıkmış ve grup öngörüldüğü biçimde TMSF ile yapılan 'lisans devir sözleşmesi' daha sonra 'satış protokolü'nün yüklediği borçlarını ve diğer borçları öngörülen tarihlerde kendi ürettiği katma değer ile ödeyebilmiştir. Geçen zaman içerisinde değişen tavır ve davranışlar, aramızdaki mutabakatın aksine tarafımıza ait kamu ve sair borçların ödenmemesi ve açıkça şahsımın, ailemin ve kurduğum şirketlerin bir yok olma sürecine sokulmuş olduğu tehlikesi ile karşı karşıya olduğumu ve mevcut borçları rahatlıkla ödeyebilecek durumda olan mal varlığımın öncelikle kamunun, sonrasında ise ailemin yararına satılarak borçların ödenmesi amacıyla Turgay Ciner ile aramızdaki 'inanç sözleşmesi'ni TMSF Başkanı Sayın Ahmet Ertürk'e teslim ettim. Ciner ve avukatları tarafından da inkar edilmeyen, hatta tümüyle varlığı kabul edilen bu ortaklık sözleşmelerinin şimdi birtakım sahte belgelerle geçersiz kılındığı gibi hiçbir hukuki sonucu olmayan garip yollara başvurulmasını ise tebessüm ve üzüntüyle izliyorum. Üzüntüm, sahte belge bile düzenleyecek birisiyle ortaklık yapmış olduğum gerçeğini öğrenmemden kaynaklanıyor. Tebessümüm ise mart ayı ortalarında ortaya koyduğum belgeyi çürüttüğü öne sürülen sahte belgenin 2 ayda hazırlanabilmiş olmasıdır. Benim ve ailem açısından konu yargıya intikal etmiştir. Ancak bu süreç zarfında mahkemeleri çeşitli yollardan etkilemek amacıyla yapılan her adımı titizlikle takip ettiğimi ve her noktada kamuoyunu ve adaeati aydınlatacağımı duyurmak istiyorum."