Kuaför milleti!
Vallahi kadının maşallahı var. Allah nazardan saklasın! "Elemtere fiş, kemgözlere şiş!" olsun. Darısı bekar kadınlarımızın başına olsun. Etrafımdaki kadınlar yine başladılar söylenmeye: "Erkeklerbukadındanebuluyor?" diye. Bizimkiler söylenir, YeşimSalkım Hanım ise götürür! Eee, bu işler söylenmekle olmuyor. Erkeği potaya sokmaya bakıyor. Yoksa her babayiğidin harcı değil, dört kez evlenip boşanmak. Yeşim Hanım her önüne gelen erkeği nikah masasına oturtmaktan sıkılmış olacak ki, sonunda flörtetmeye karar vermiş. Kadın da haklı! Bu evlilik işlerinde bir yalnışlık olduğunun sonunda farkına varmış. Ve demiş ki: "Her kadın flört etmeyi öğrenmeli. Kuaför sevgilim Rasim de bana flört etmeyi öğretiyor." Anlaşılan Yeşim Hanım flört etmeyi bilmediği için hep evlenmiş! Benim anlamadığım ise yıllardır flört eden kadınların neden bir türlü evlenemediği? O erkek, bu erkek. Ya sonrası? Sonrası yaştahta! Bu işte de bir yanlışlık var ama benim kafam basmıyor. Her neyse, asıl konumuz ne Yeşim Salkım, ne de bir türlü evlenememiş kadınlar. Asıl konumuz kuaförmilleti! Bu kuaför milletinin ne çakal olduğunu sizler bilmezsiniz. Birkaç gün sürecek yazımda, size kuaför milletini tanıtacağım. Hem de sosyetik olanlarını. Kuaför milleti memleket için önemli insanlardır. Hele kadın milleti için olmazsaolmazdır. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Hatta zeval bile vermesin. Bir düşünsenize... Şayet onlar olmasaydı erkeklerden yana dert yanan kadınlarımızın kahrını kim çekecekti? Sümsük kocaları mı? Hayır. O yüzden kuaför milleti eskiden dert dinlemekten verem olup tahtalıköyü boylardı; şimdilerde kanser olup boyluyor. O nedenle Allah'a hep şükretmişimdir. İyi ki beni kadındoğumcu ya da kuaför yapmağı için. Birçok kuaför arkadaşım var. Hepsinin de ortak sıkıntısı kadın müşterileri. O sıkıntıların ne olduklarını sonra yazacağım. Önce, "Kuaförnasılolunur?" onu bir kere yazalım. Daha bıyığı bile terlememiş çocuklar çırak olarak işe başlar. Yanakları elma gibi kıpkırmızıdır bunların. Neden mi? Çünkü ilk kez "bakımlıkadın!" gördükleri için, utangaçlıklarından al yanakla dolaşırlar. Davranışlarından taşralı çocuklar oldukları her hallerinden bellidir. Sonra bu genç adamlar çok geçmeden evrim geçirirler. Birçoğunun kaşlarıalınmış, hatta kaşınüstüçizilmiş olur. Düşükbel kot pantolon giyinirler. İlk başlarda alışamazlar bu düşük bel pantolonlara. O yüzden ha bire yukarı doğru çekiştirip dururlar. Kimi saçına sarı, kimi de kızılbalyaj atar. Vücutlarındaki kılları da devamlı jiletle kesip, boy ayarı yaparlar. Yoksa "Sirağda!" yapacaklar; ama "gözleri!" yemez. Al yanaklar gitmiş, yerine bakımkremleri gelmiştir. "Artık görüntü tamam" diye düşünürler. Ama geriye bir tek sıkıntı kalmıştır. Cesaret! Onu da salı günü yazalım...