Dilara...
Babasının kucağında bir kız çocuğu... Henüz 6 yaşında, hayatının başında... Ama, cıvıl cıvıl değil, cansız, hareketsiz... Evet; maalesef rögar kapağından kayıp giden Dilara'dan bahsediyorum... Bu fotoğraf, çarşamba günü birinci sayfa toplantısını yaparken önümüze geldi. O an toplantı bitti bizim için. Diğer tüm haberler önemini yitirdi. İçimizi tarifi imkansız bir acı ve öfke kapladı. Ve neredeyse birinci sayfanın tamamını kaplayan "Hesap verin" manşeti, yüreğimizin çığlığı olarak Takvim'in yüzüne yansıdı.
***
Ertesi gün haberin devamı yine manşetten geldi. Dilara son yolculuğuna uğurlanırken, gereğini yapması gerekenlerin başında gelen kişi, yani İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yat yolculuğundaydı. Bu kez, "Dilara tabutta, Kadir Bey yatta" manşetini attık. Ve o gün, Başbakan'ın talimatıyla, Başkan Topbaş gereğini yaptı. İSKİ Genel Müdürü'nü görevden aldı. Sorumsuz müteahhidi ihalelerden men etti. Mütevazı davranacak değiliz... Bu haberde toplumsal infiali en iyi yansıtan gazete Takvim oldu. Ağıtlar yakmak yerine sorumlu aradı. SMS oylamasıyla, "Sorumlular istifa etsin" diyen yüzde 99.3'ün hislerini gereken adreslere ulaştırdı. Belki de ilk kez, adaletin kısmen de olsa yerine gelmesi için, yaşanan elim olayın üzerinden aylar, yıllar geçmesini önledi.
***
Olayın çok farklı bir boyutu daha var. Dilara'nın ölüm karesi, sadece talihsiz bir kazanın enstantenesi değil bizim gözümüzde... Bu fotoğraf, Türkiye'nin neden Avrupa Birliği üyesi olamadığının kanıtıdır. Çünkü, kendi insanına değer vermeyenler tarafından yönetilen hiçbir ülkenin, medeni toplumlar arasında yeri yoktur. Bu fotoğraf, Avrupa'nın, Türkiye'de yaşayan insanların haklarıyla değil, bazı insanların haklarıyla ilgilendiğinin de belgesidir. Ve ne acıdır ki, Türkiye AB yolunda taviz üstüne taviz verirken alkış tutanların başında gelen sivil toplum örgütleri, köşe tutucuları, vaaz vericileri, ihale dağıtıcıları, tartışma programı seyyahları, Dilara'nın ölümüne en duyarsız kalanlardır. Yazık...