Çocuğa aşırı korumacı davranmak, onun sosyalleşmesini engelliyor; anne-babaya bağımlı hale gelmesine yol açıyor....
Elbette, hiçbir ebeveyn evladının kötülüğünü istemez, ona zarar gelmemesi için elinden geleni yapar. İşte bu durumda ortaya çıkan aşırı sevgi, şefkat ve ilgi, farkında olmadan da olsa çocuğu olumsuz yönde etkiliyor. Öyle ki, bu durum psikolojik ve sosyal yönden onu güvensizliğe itiyor. Dünyaya geldiği ilk anda anne-bebek arasında sağlam bir bağ kuruluyor. Çocukluğun özellikle ilk 2 yılında anne veya çocuğun bağlandığı kişi ile birlikteliği önem taşıyor. Çocuğun gelişiminde anneyi kaybetme korkusu bu yıllarda doğal olarak oluşuyor. Ancak bireyselleşme ve sosyalleşme süreci ile birlikte artık çocuk ebeveynlerinden uzaklaşmaya, kendi kişiliğini göstermeye başlıyor.
SERGİLENEN BEŞ AYRI TUTUM Okul çağına gelmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, anne-babaların çocuk eğitirken beş ayrı tutum izlediklerini gösteriyor. 1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum. 2. Aşırı serbestliğe dayana çocuk-merkezli tutum. 3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum. 4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum. 5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum. Özellikle ülkemizde, "Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum"a çok sık başvuruluyor. Aşırı koruyucu tutumda anne-babalar çocuklarını adeta sevgi ve şefkatle örülü bir altın kafeste yetiştiriyor. Çocuk adına bütün sorumluluğu anne-baba üstleniyor. Çocuk için neyin, doğru neyin yanlış olduğuna anne-baba karar veriyor. Saç şeklinden giydiği elbiseye kadar, anne ve babanın tercihi söz konusu oluyor. Daha çok anne-çocuk ilişkisinde görülen bu aşırı koruyuculuk kimi zaman ömür boyu devam ediyor. Çocuk çatal kaşık kullanacak yaşa geldiği halde anne onu kendi eliyle beslemeyi tercih ediyor. Tuvaletini anne yaptırıyor, ayakkabı bağlarını dahi anne bağlıyor. Çocuk psikoloğu Hande Sinirlioğlu Ertaş, bu annelerin çocuğa sevgi verdiklerini, onu koruduklarını sanarken; gerçekte farkında olmadan çocuğu kendilerine bağımlı hale getirdiklerini belirtiyor. Psikolog Ertaş, aşırı koruyup kollanan çocuklarda bu durumun olumsuz etkilerinin genellikle çocuğun anneden uzaklaşması gereken ilk evre olan okullaşma sürecinde belirginleştiğini belirtiyor. Okula başlayan çocuk, sınıf ortamına alışamıyor, arkadaş edinemiyor. Okulun ilk günlerinde annelerinin eteğine yapışıp bırakmayan, onlarla aynı sırada oturmakta ısrar eden çocuklar da ayrılma kaygısı yaşıyor.
YAŞANAN SIKINTILAR 'Ayrılma Kaygısı Bozukluğu' yaşayan çocuklarda şu belirtiler gözleniyor:
* Ebeveynlerden, ayrıldıkları zaman aşırı derecede kaygılı ve sıkıntılı, ağlamaklı olurlar.
* Sevdiklerinin başına önemli zararlar geleceğine inanırlar. Sık sık irtibat kurmak isterler.
* Anne-babalarından ayrı bir şekilde herhangi bir sosyal ortamda bulunmak istemezler.
* Yalnız başlarına kalmak istemezler.
* Okula gittiklerinde veya başka ortamlarda sıkıntıları artar. Annelerini gölge gibi takip etmek isterler.
* Uyku zamanı zorlanırlar, anne-babalarından ayrı uyumak istemezler.
* Herhangi bir şekilde ayrılacakları zaman karın ağrısı, baş ağrısı başlar... Çocukların ve genç ergenlerin ortalama yüzde 4'ünde ayrılma anksiyetesi semptomlarının gözlendiğini açıklayan Psikolog Ertaş, bu rahatsızlığın kız çocuklarında daha çok görüldüğünü belirtiyor. Özellikle çocukluk yıllarında ortaya çıkan rahatsızlıkta psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanıyor. Uzmanlar, çocuğun sağlıklı gelişimi için anne-babaların daha dikkatli davranması gerektiği konusunda birleşiyor.