İrfan Gürkan Çelebi: Yaşamın kıvamını tuttur, mutlu ol
Yalan söylemeyi seviyor musunuz? Size birinin yalan söylemesini peki? Bu kez doğruyu söyleyin bari, yalan sizi korkutuyor mu, yoksa sadece iğrenç mi buluyorsunuz yalanı? Aşk için söylenen yalanlarla aranız nasıl? Küçük, sevimli, gecenin güzelliğine gölge düşmesin diye söylenen yalanların hayatı güzelleştirdiğine mi inanıyorsunuz yoksa? "Çirkin kadın yoktur, sadece bakımsız kadın vardır" sözü, sizin için kozmetik sektörünün uydurduğu, sevimli bir yalandan ibaret midir, yoksa sonuna kadar gerçek mi? "Erkeğin yakışıklı olması gerekmez, ben karizma ararım" diyenlerin safında mı yer alıyorsunuz, yoksa bu sevimli yalana içinizden gülüp geçer misiniz? Size, saçlarınız yağlı, yüzünüz küçük bir sivilce meydan muharebesine sahne olurken, 'çok güzelsin' diyen partner adayınızın sözüne inanıp, yüzünüzde gülücükler açtırır mısınız, yoksa 'hadi oradan sen de' diyebilecek kadar cesur bir yalan savaşçısı mısınız? Yalansever olmak yürek ister. Akıllı ve stratejik davranabilme kabiliyetine sahip, kıvrak bir beyine gerek duyar yalancı. Anlayacağınız yalansever olmak o kadar da kolay değil. Anlamıyor musunuz zaten, ortalıkta yalanlarını eline yüzüne bulaştırdığı için derbeder dolaşanların çokluğundan bunu. Gelelim yalan savaşçısı olmaya... Bu gruba giren kahraman kadın ve erkeklerin de durumlarını çok iç açıcı bulmuyorum doğrusu. Düşünün bakalım hiç yalanın olmadığı bir hayatı... Hangi aşk sonuna kadar gerçeklerle dolu bir hayatın fırtınalarıyla başa çıkabilir? "Sabahları hiç çekilmez oluyorsun bayım." "Ne yapayım, her sabah gözümü açtığımda bu yüzle karşılaşmak, katlanılası gelmiyor zahir." Örnekleri arttırmak kolay, ancak bütün bunları her şeye rağmen yaşamak kolay mı sizce? Şimdi insanın aklına, bir ortası yok mu bunun sorusu takılmıyor değil. Evet, var! Kimse karıştırmasa, işine geldiği gibi davranmak için, her şeyi berbat etmekten vazgeçse, yakın arkadaşının yalanını ortaya çıkarıp, onun mutsuzluğundan kendisine mutluluk biçmeye kalkışmasa; evet var. Pembe yalanlarla dolu bir hayat önermiyorum elbette. Yalanın bir yere kadar olanını da sevimli bulmamak mümkün değil. Ancak bu sevimli görünmek merakımız var ya, onun başımıza çok iş açabileceğini de unutmamak gerekir. 'Böyle iyi, devam et yalana!' prensibiyle kurulan hayatın, kumsalda kumlarla yapılan kalelerden daha dayanıklı olamayacağı ortada. Yalan savaşçısı ya da yalansever olmadan yaşamak, hayatın tam kıvamını keşfedip, ona göre hareket etmek; bu asırda, bizim elimizde mi sizce? Biz hayatın bütün iplerini birbirine karıştırmadan çekiştirmeyi başarabiliyor muyuz? Yoksa sadece bir Pinokyo'dan mı ibaretiz? İplerimizi Geppetto ustanın sürekli çekerek bizi yaşama bağladığı, daha fenası yalan söylediğimizde burnumuzun Kaf Dağı'na dayandığı bir Pinokyo muyuz yalnızca? Bütün sorun hayatın kıvamını bulmakta aslında . Enfes bir yemeğin sırrı da bu değil mi zaten? Başarılarla dolu bir iş hayatının da, kıvam denilen tarifi tam olarak yapılamaz ölçüyle, doğrudan ilişkisi yok mu? İmrenilecek bir aşkın kıvamında olması gerekmiyor mu? Öyleyse bütün bunların tümü olan yaşamın kıvamını yakalamaktan başka çaremiz var mı? Evet, her şeyin! Yalanın da... Suratımızı asmanın da... Kabına sığamamanın da!
*** Yürek oltası
Gidişin acıtmadı beni Sensizlik, kimsesizlik değil ki Yorgunluktan keyifsizim belki... Besbelli, tansiyonun düştü sanki... Yalan söylemek, çok zor inan ki!
|