Son dönemin en çok konuşulan köşe yazarı Ayşe Özyılmazer, Magazin Müdürümüz İpek Durkal'a hayatın içindeki Ayşe'yi anlatırken, kendini 'ortaya karışık' diye tanımladı.
Önce, Hıncal Uluç'un köşesindeki 'Sevgi'nin Günlüğü' bölümünü yazıyordu. Yazıları o kadar ilgi gördü ki; Sabah Gazetesi'nin Günaydın ekinde "Ayşe Hayatın İçinde" adıyla kendi köşe yazılarını yazmaya başladı. Sonra da, bu yazılarının içinden seçtiklerini "sana bi'şey olmasın" adlı kitapta topladı. Ayşe Özyılmazer'e yazılarının sırrını, ünlü bir sanatçının (Neco) kızı olmayı, sosyetiklerle neden bu kadar dalga geçtiğini ve son günlerde bazı köşe yazarlarının niye kalemlerini birer bıçağı çevirip ona sapladığını sorduk; her zamanki esprili üslubuyla cevapladı.
* Yazılarınızı okuyanlar bilir ki siz kimsenin görmediği ayrıntıları yakalıyorsunuz. Bu detaycılık yapıdan mı, meslekten mi? Ben çok yalnız bir çocuktum. 'Acıların çocuğu' anlamında değil tabii. Yaşıtım yoktu. Herkes jean giyerken annem bana hala füzo tayt giydirirdi. Ablam almazdı beni yanına. Ben de annemlere kalırdım. Onlar, ufağım ya bir şey anlamıyorum zannederlerdi. Ama cin gibi dinlerdim her şeyi. Sonra, babam ve annemle çok gezerdim. Çocukluğum hep izlemekle geçti. Bir de ne bulsam okurdum. İşte bunların hepsi birleşince ortaya ben çıktım.
* İlk kitabınız Günaydın'da yazdığınız yazıların derlemesi değil mi? İçinde Sevgi'nin Günlüğü zamanında yazdıklarım da var. Kitabı dörde ayırdım. Kadın-erkek/ mekan/magazin ve karışık yazıları derledim. Ama güncelliğini yitirmeyen yazılar.
* Olduğu gibi mi yazıyorsunuz? Yani yazdığınız gibi biri misiniz? Maalesef yazılarımdaki gibi biriyim. Ağır , hanım hanım kızlar olur ya... Her şeyleri çok düzenlidir, ufak leydiler gibi; işte ben bir öyle olamadım gitti. Ne yapsam olmuyor. Lafımı filan bilmiyorum. Ne düşünürsem hop, ağzımdan çıkıyor. düşündüğüm gibi konuşuyor, konuştuğum gibi yazıyorum.
* Babanızın arkadaşlarına, 'kırmayayım' diye torpil geçiyor musunuz? Yok, ne alakası var, ben zaten kimseye hakaret etmiyorum ki! Yazılarımı okuyan bilir, ben herkesten çok kendimle dalga geçiyorum. Mesela en çok patavatsızlığımla, şaşkınlığımla, bazen çok geç düşen jetonumla dalga geçerim. Yani siz taksiden inerken, 'görüşürüz canım' diyen birini gördünüz mü? O benim işte.
* Kendiniz dışında en çok neye gülüyorsunuz? Sosyetiklere, bir de Cem Yılmaz'a.
* Cem Yılmaz tamam da sosyetikler? Ama çok komik halleri var. Devamlı güzel olma arzuları, fotoğraftaki halleri, bakışları, giysileri komik. Mücadele var devamlı altta. 'Malım var malım var' ispatı. E, var tamam ne yapalım?
* Siz nesiniz peki? Ne ciksim he hippi; otaya karışık acayip bir şeyim ben. İbrahim Tatlıses de dinlerim rock da severim. Hiperaktifim. Bir insan niye zıplayarak uyansın? Kalk bir sinirli ol. Bir kahveni içmeden toparlanama filan... Hiç böyle değilim. Bir sürü şeyi aynı anda yapıyorum. Çevremdeki insanlar delirme haline geliyor. Bazen bana da yorgunluk geliyor . Bir de konsantrasyon bozukluğu oluyor.
* Ben yine babaya döneceğim. Neco'nun kızı olan Ayşe'den köşe yazarı Ayşe'ye geçince çevrenizdekilerin davranışlarında değişiklik oldu mu? Olmaz mı! Normalde benim yüzüme bakmayan, beni görüp kafasını çeviren ya da kuru bir "Merhaba" diyenler şimdi, "Ayşeciğim canım benim, seni çok severim" diyor. Ben de "hıı" diyorum. Biliyorum yani aptal değilim.
* Neden hiç babanızla röportaj yapmadınız? Çünkü bana hiç ilginç gelmiyor. Ben zaten baba-kız, anne-kız ilişkilerini çok itici bulurum. Şebnem Schaefer'la annesi mesela. Kop da gel artık!
* Birkaç hafta önce birdenbire size savaş ilan eden gazeteciler oldu. Üstelik eleştiriler yazılarınıza yönelik de değildi. O yazılar neden yazıldı, okuyunca neler hissettiniz? Bilmiyorum ki. Şaşırdım tabii. 'Neden' diye düşündüm. Üzüldüm, çünkü hak etmedim, eleştiride seviye korunamadı. Beni beğenmeyebilirsin, okumayabilirsin ama bir ayar vardır. O ayar kaçtı. Sonra bir benimle ilgili olumlu yazanlara baktım; Perihan Mağden gibi, bir de diğerlerine baktım, farkı görünce mutlu oldum.
* Köşe yazınızda neden biri hariç hiçbirine cevap vermediniz? Şimdiki aklım olsa, ona da vermezdim. Köşelerinde başka yazarlara sataşanları sevmiyorum çünkü. Bu yapılan okuyucuya haksızlık değil mi? Okuyucu orada ne olduğunu bile bilmiyor. Ayıp değil mi! Babamızın malı mı bu yerler?