10 Kasım fotoğrafı
Saatler dokuzu beş geçiyordu. Sirenler çalmaya başladı. Önündeki boya sandığını bırakıp, aniden ayağa fırladı, hazırola geçti. Cebinden düşen misketler yuvarlanmaya başladı, bulunduğu yokuştan aşağı. Dönüp bakmadı bile. 10 yaşlarında bir erkek çocuğu. Yüreğinin gönderinde Atatürksevgisi.
***
Güneşe koşan çocuklar ülkesiydik o yıllar. Bizi biz yapan değerlerimiz, belediyelerinarkabahçelerinde satılmamış henüz. İrtica, sinsi bir yılan gibi sokulmamış içimize. Katillere, haydutlara özgürlük icat edilmemiş daha. Ülkenin ruhunu satın almamış yeşil sermaye...
***
Yoksul giysiliydi çocuk, mavi kazaklı... Parlak ışıklı iki lamba gözleri... Başkalarının ayakkabılarını boyamaktan, kendi ayakkabılarını düşünecek halde değildi. Sefertasında kuru ekmekten başka bir şey yoktu belki. Bir saygı duruşunda, elleri bacaklarına yapışmış küçük bir heykeldi de, uzun binaların önünde koca bir dev gibi duruyordu. Gözlerinin ufkunda MustafaKemal duruyordu, adım gibi eminim.
***
Bir dakika boyunca gözlerimi ondan ayıramadım. Sicim gibiydi gözyaşları, Atatürkçiçeğini suluyordu sanki. Hayatın küçük askeri. Devrimlerin nöbetçisi. Pantolonundaki yaması iplik iplik sökülürken, sabahın erken saatlerinde iki lokma ekmek için yola koyulan hamarat karınca... Yoksulluğun sol yanına tutunmuş, namuslu bir Atatürkçocuğu.
***
Yoksulların çocukluk fotoğrafları olmaz. O yoksul çocuğun 10Kasımfotoğrafı, 30 yıldır gözlerimin önünde duruyor.