Kur'an insanı nasıl olunur? İnsan gerçeği ve İslam'ın dinamik yapısı, din adına hazır bulduğumuz her şeyin eleştiri süzgecinden geçirilmesini bir zorunluluk haline getirmektedir. Aslında, doğru bilgiye sahip olmanın, doğru olanı tercih edebilmenin ve doğru eylemlerde bulabilmenin yolu 'eleştirelyaklaşım' dan geçmektedir. İnsanın, çaba sarf etmeden edindiği ya da bir şekilde hazır bulduğu bilgilerin doğruluğunu sorgulaması pek kolay olmamaktadır. Önyargılar, düşünce gelenekleri, korkular, çıkarlar, toplumsal baskı gibi sebepler, sorgulama ve eleştiri sürecini yavaşlatmaktadır. Hz.Muhammed'in sağlığında, arkadaşları, akıllarına yatmayan bir durumla karşılaşında, hemen "EyAllah'ınelçisi,bukonudavahiymivar?" diye sorarlardı. Hz.Peygamber de hiç kızmadan onların sorularına cevap verirdi. Hz.Peygamber, arkadaşlarının önerilerini dinler, onlarla görüş alışverişinde bulunur ve doğruyu yapardı. Sahabe, Kur'an'ın dışındaki her türlü bilginin beşeri bilgi olduğunu biliyordu. Heryorumeleştirilebilir Kur'an'ın dışındaki bütün bilgilerin kaynağı insandır. Kur'an'ın özelliği, Allah katından Hz.Muhammed'e gelen vahiyden meydana gelmiş olmasıdır. Kur'an, Hz.Muhammed'e geldiği şekliyle bize kadar ulaşmıştır. Kur'an yorumları, hiçbir zaman Kur'an'la özdeşleştirilemez. Yorumlar, yorumu yapan kimsenin kapasitesine, bilgi birikimine, yeteneklerine ve içinde yaşadığı zaman ve zemine göre değişebilir. Kur'an'ın evrensel boyutu, onun her zaman ve mekanda yeniden anlaşılmasını ve yorumlanmasını mümkün kılmaktadır. Kur'an' ın dışında hiçbir bilgiye vahiy muamelesi yapılamaz. İslam açısından, vahiy bilginin dışındaki her türlü bilgi, hangi kaynakta yer alırsa alsın, kimden gelirse gelsin beşeri bilgidir; sonuna dek her türlü tenkit ve tahlile her zaman açıktır. Kur'an'ın temel amaçlarından biri olan insanları "özellikleitikatveahlakalanlarındaakıllarınıdoğrukullanmayateşvikvedoğrudavranışaiknafaaliyeti", doğru bilgi ile mümkün olabilir. İnsan bilmeden de doğru olanı yapabilir; ancak, sorumluluk bilinci yapılan her şeyin bilerek yapılmasını gerektirmektedir. Israrla, düşünmeyi, akletmeyi, ibret almayı, öğüt almayı, bütün bilgi vasıtalarını etkin kullanmayı emreden Kur'an, "Bilmediğinşeyinardınadüşme.Doğrusu,kulak,gözvekalp,iştebunlarınhepsiondansorguyaçekilir"(İsra,36) buyurarak, bilerek inanmayı, bilerek yaşamayı istemektedir. Kur'an, her konuda sağlam bilgi ile, delillere dayalı olarak hareket edilmesini istemekte; "zan" na uyulmasını eleştirmekte (Necm,23,28); zannın hiçbir yarar sağlamayacağına (Yunus,36); hatta zannın bir kısmının günah olduğuna (Hucurat,12) dikkat çekmektedir. HucuratSuresi, her alanda doğruyu arama konusunda bir uyarıdır: "Eyinananlar!Eğeryoldançıkmışınbirisizebirhabergetirirse,onuniçyüzünüaraştırın,yoksabilmedenbirmilletefenalıkedersinizdesonraettiğinizepişmanolursunuz."(Hucurat,6) Öte yandan, Kur'an,"atalarındini" adı altında, geçmişten intikal eden kültürel mirasın ve düşünce geleneklerinin eleştiri dışı tutulmasını da şiddetle eleştirmektedir: "Onlara'Allah'ınindirdiğineuyun!'denildiğizaman,'Hayır,atalarımızıüzerindebulduğumuzyolauyarız'derler.Yaatalarıbirşeydüşünemeyenvedoğruyoldaolmayankimseleridiyseler!"(Bakara,170) İslam, fıtrata uygun bir dindir. Müslüman insan, insanı ilgilendiren her konuda aklını özgürce kullanabilir. Doğruların peşinde olmak, aklı en üstün düzeyde kullanmak, Kur'an'ın emridir.