Yerleşik bir kanıya göre tenis zenginlerin sporudur. Gerçekten de kolaylıkla bulacağınız bir topla, üç-beş mahalle arkadaşı toplanıp yapacağınız futbol maçı kadar kolay değildir tenis oynamak. Son yıllarda önemli gelişmeler olsa da, hala ilginin yetersiz olduğu bu spor için yapılan yatırımlar da çok az maalesef. Teniste, 15-16 yaşına gelen bir oyuncu, ciddi bir yol ayrımında buluyor kendini. Ya tenisten vazgeçip lise ve üniversite eğitimi ile bir meslek edinecek, ya da riski göze alıp eğitimini yarıda bırakmak pahasına tenise devam edecek. İşte bu noktada tenisi seçen sporcunun maddi anlamda desteklenmesi gerekiyor. Çünkü bu sporu profesyonel olarak yapmak ve başarılı olmak istiyorsanız, dünyanın dört bir yanında düzenlenen turnuvalara katılmak, mümkün olduğunca çok maç yapmak ve puan toplamak zorundasınız. Bu çok zor ve çileli bir yol. Yurtdışında bir turnuvaya katılmak demek, o ülkeye gidiş-geliş, konaklama ve yeme-içme masrafı demek. Ekonomik anlamda bu ihtiyaçların karşılanabilmesi, oyuncular için ciddi bir sorun oluşturuyor. Birçok oyuncu bu sebeple yeterli sayıda turnuvaya katılamıyor, dolayısıyla puan toplayamıyor, dünya sıralamasında yükselemiyor ve ödül miktarının arttığı daha büyük turnuvalara katılamıyor. Tam bir kısır döngü Sponsorluk, her sporda olduğu gibi tenis için de çok önemli. Başarılı oyuncuların ekonomik anlamda bu çok külfetli yolculuklarında desteklenmeleri, Türk tenisinin gelişimi açısından zorunludur. Sponsor desteğini arkasında hisseden oyuncu, oyununa konsantre olup başarılı maçlar çıkarabilir. Hep özlemini duyduğumuz dünya sıralamasında ilk yüze giren tenisçiler yetiştirebilmek, Grand Slam'lerde bir Türk oyuncuyu izleyebilmek ideali, beraberinde başka birçok gereklilikle birlikte sponsorluğu da zorunlu hale getiriyor. Sevgili işadamları, şirket yöneticileriÜzerinde firmanızın amblemi olan tenis kıyafetiyle bir Türk oyuncuyu, Amerika'da 23 bin kişilik Arthur Ashe stadyumunda, milyonlarca insanın televizyondan canlı izlediği bir tenis maçında görmek hoş olurdu değil mi.